Amcamın evinde sebebini bilmediğim bir heyecan vardı. Herkes öyle neşeli, öyle kıpır kıpırdı ki istemesizce ben de sırıtıyordum. Valizimi misafir odasına bırakan Cenk yanıma geldiğinde diğerlerini aratmayan bir heyecan içerisindeydi ve eline aldığı kağıda bakarak telefonuna bazı numaraları kaydediyordu. Merakla, "Neden üç küp altın bulmuş gibisiniz?" Dedim.
Kahkaha atan yengem, "Yaşa Elif! Demek üç küp altın" dedi. Abartmıyordum. Gerçekten de çok mutlu görünüyorlardı ve merak etmiştim nedenini.
"Bizim çok sevdiğimiz bir ağabeyimiz evleniyor yarın. Herkes düğün için heyecanlanmış durumda"
"Komşunuz falan mı?"
"Aynen. Bu mahallenin çok sevilen bir ağabeyidir. Kim var kim yok arayıp haber veriyoruz. Seni de tanıştırırım, birazdan yanına gideceğim"
"Ben de mi geleceğim?"
Çekingen halim ortadaydı fakat Cenk umursamıyordu. Belli ki Yüsra'yı aratmayacaktı bana... Tıpkı onun gibi davranıyor, onun gibi her halta beni de sürükleyeceğe benziyordu!
"Anne ben çıkıyorum. Arkadaşlar geldi İstanbul'dan, onlara uğrayıp Serhat ağabeyin yanına geçeceğim"
"Tamam kuzum"
Elindeki kağıdı dişlerinin arasına sıkıştırdığında bir yandan da ayakkabısıyla uğraşmaya başladı Cenk. Bir an için bana bakmıştı şimdi ve "Hadi!" Dedi şapşal bir ifade ile.
Yahu daha yeni gelmiştim ben, uykusuzdum ve yorgundum. Neden Serhat denen adamın yanına gideyimdi?
"La hadi!" Dediğinde yanına gittim ve "Ben gelmesem?" Dedim. Yok kesinlikle takmıyordu çekingen ve yorgun tavrımı, "Yürü hadi! Düş önüme" dedi ve kolumdan çekmesiyle maalesef ki huysuz küçük kız çocuğu misali yürümeye başladım arkasından.
Epeyce bir yol yürümemizin ardından çok şirin bir sokağa girmiştik. Duvarların bir kısmı çiçeklerle kaplanmış, yaşlı teyzeler de önlerinde oturuyor, çekirdek çitliyorlardı. Çocuklar bisikletlerine atlamış gezinirlerken kendimi öyle çok huzurlu hissetmiştim ki sokağın inanılmaz bir enerjisi vardı ve hızla içine çekilmiştim.
"Ee anlat bakalım, ne yaptın da baban seni evden attı?"
Bunu kahkaha atarak sormuş olması sinir bozucuydu fakat yüzümü asmadım.
"Sence ben ne yapabilirim? Resmen kurban edildim."
"Ya kıyamam. Olsun ama bak iki ay beraber takılırız. Sıkılmazsın burada."
"Ondan şüphem yok zaten, sadece haksız yere cezalandırılmak zoruma gitti."
"Her şerde bir hayır ara demişler. Sıkma canını."
Kolunu omzuma attığında "Haydin bakalım" diye bir ses yükseldi sağ tarafımızdan. Sırıtmaya başlayan Cenk, "Yanlış anlama hemen Gülsüm Teyze, kuzenim olur bu kız" diye açıkladı ama kadın öyle imalı bir şekilde gülümsüyordu ki, yine kızarmıştı yanaklarım.
En az diğerleri kadar şirin bir evin önündeydik şimdi. Bahçede ki eski sandalyeye oturmuştu hemen Cenk, karşısında duran diğer sandalyeyi oturmam için gösterirken "Hele hele kimler gelmiş!" Sözleri ile bir adam çıktı kapıdan.
"Serhat ağabey! Nasılsın? Ne yaptın halledebildin mi araba işini?"
"Yahu bir türlü kırmızı olanı vermediler. En sonunda bizim şu turuncu gözü alacağım."
"O seni ölene kadar taşır! Hafife alma turuncu gözü."
"Tabii tabii, geldiler mi çocuklar?"
"Emre geldi. Büyük ihtimalle Esat'ın yanındadır. Ben de akşam geçeceğim yanlarına. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece İki Ay
General FictionOysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl da nefret kusmuştum. Fakat hayat böyle bir şey sanırım. Sürprizleri en umutsuz dolu anlarda koyuyordu...