"Hayat"Tavana bakan bir çift ela göz ve oldukça derin düşüncelerle boğuşan bir zihin. Esat, Yüsra'nın yanından ayrıldığı andan itibaren sessizce düşünüyordu. Yine hiç konuşmadan, herhangi bir kelime dudaklara dökülmeden ayrılmışlardı fakat bunun önemi yoktu artık. Esat kalbinin nasıl attığını biliyordu. Onu bu kadar derin düşündüren şey hisleri değildi. Yüsra'nın ne kadar güçlü bir karakteri olduğunu anımsadıkça dudakları derinlerden yükselen bir keyifle kıvrılıyordu. Sorguluyordu istemsizce. Onun yanında yeterince güçlü müyüm ki diye iç geçirip duruyordu. En azından olmam gerekiyor artık diyordu. Bu zor dönemlerinde onun en büyük destekçisi olması gerektiğini düşünüyor ve onu kimseye muhtaç etmek istemiyordu.
Esat'ın düşünceleri hallerinden hiçbir farkı olmadan, aynı derin düşünceler içerisinde boğuşan biri daha vardı. Yüsra da düşünüyordu saatlerdir. Bunca sıkıntının yanında Esat'ın ona verdiği huzuru kucaklarcasına, sanki o huzura sarılıyormuşçasına sarıyordu yastığını.
Tavana değil de Esat'ın gözlerine baktığını hayal etti... Gözlerini kapattı, elini sıkıca tuttuğu o ana süzülüp aktı zihni. Sanki yalnızca elini tutmamıştı o an. Öyle bir güç vermişti ki varlığıyla, kelimenin tam anlamıyla aşkın en derin noktalarına doğru savrulduğunu hissediyordu Yüsra istemsizce.
Teslim olmak, bir insana bağlanmak her ne kadar tehlikeli görünüyor olsa da kurallarına sahip çıkamadığını fark etti; Esat onun çok başka bir noktasına dokunmuştu.
Her ne kadar sabah olmuşsa da artık uyuyamayacağını anladı Esat. Bir an önce Yüsra için bir şeyler yapmak istiyordu ve saatin dokuzu göstermesiyle kalkıp, Emre'nin odasına gitti. Yanına otururken, ''Emre'' diye seslendi. Tek gözünü tüm isteksizliği ile açtı Emre ve Esat'a baktı. Yanıt vermeden gözlerine ellerini bastırarak doğrulurken, ''Konuşmamız lazım kardeşim'' dedi Esat pek nadir görünen ciddiyetiyle.
''Konuşalım'' henüz uykusundan ayıldığı söylenemezdi ama Esat'a odaklanmayı denedi Emre.
''Yüsra'nın babası yine bir ton borç takmış. Kadının yani Yasemin teyzenin bir arsası varmış babasından kalma. Onu sattırmaya uğraşıyormuş''
Sıkıntıyla dudaklarını sıktı Emre. Saçlarının arasında elini geçirirken yeniden baktı Esat'ın gözlerine. Onun bu kötü durumu anlatırken yüzünde neden tebessüm belirdiğini, daha doğrusu bastırmaya çalıştığı o tebessümün nedenini anlamaya çalışıyordu ve ''Babasına mı kıyamıyorsun oğlum hayırdır?'' dedi alayla.
''Ney?''
''Niye gülüyorsun oğlum anlamadım?''
''Ha.. Gülmüyorum ya.''
''Nerede Yüsra sen kaçta geldin eve?''
''Bir saat falan oluyor. Sabaha kadar yürüdük.''
Yeniden gülümsediğinde, Emre kaşlarını çattı. Kaşlarının çatışında herhangi bir öfke duygusu yoktu. Yalnızca hala uyku sersemiydi ve Esat'ın neşesinin sebebini anlamaya çalışıyordu.
''Eee yürüdünüz?''
''Yürüdük işte kardeşim. Sabaha kadar öylece yürüdük. Hava soğuktu ama valla çok güzel yürüdük.''
''Yürüdünüz evet.''
''Emre be!''
Bir anda Emre'ye sarıldığında Emre de gülümsemişti ve ''Senin yürüyüşe ihtiyacın olduğunu bilsem yürürdük güzelim benim ya'' dedi.
''Lan!''
''Gel buraya gel, taze aşık''
''Aşık mı...''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece İki Ay
General FictionOysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl da nefret kusmuştum. Fakat hayat böyle bir şey sanırım. Sürprizleri en umutsuz dolu anlarda koyuyordu...