Ne yapacağımı bilmez bir hâlde, sudan çıkmış balık gibi bakınıyordum. Kaç gündür böyle olduğum hakkında da bir fikrim yoktu. Aklımdan tek bir düşünce bile geçmeden boş boş bakıyordum sadece. Yığınla teselli cümlesi misafir etmiştim. Herkesin bir fikri vardı ve bulunduğum durumun iyi bir yönünü göstermeye çalışmışlardı, fakat ben değil bir yön hiçbir şey görmek istemiyordum.
Gerçek ortadaydı ve süslemenin lüzumu yoktu çünkü; bana basit bir mesajla veda etmiş ve bir daha hiç sormamıştı halimi.
Ona kavuşmadan evvel, elimi bırakma ihtimali ile nasıl baş edeceğimi düşünürdüm. Her zaman bu düşünce içerisinde boğulur, can buldukça daha feci batardım. Şimdi ise başıma gelmişti tüm düşündüğüm o kötü şeyler ve bu yüzleşmeden güçlü çıkmam bekleniyordu.
Yüsra'nın yanından sakince kalktım ve odama geçip, terasın kapısını kapattım. Kendimi yatağa bıraktığımda birkaç gün sonra bayram olduğunu hatırladım. Cenk'in söylediklerine göre her bayram bu evde toplanıp, yemek yerler ve geç vakte kadar hep beraber otururlarmış.
Emre'yi çok iyi tanıyordum artık. Yemeğe falan gelmeyecekti. Öyle ki, Cenk ve Esat belki bin defa benim olmadığımı söyleyerek onu birçok yere çağırmışlardı ama hiçbir davete icabet etmemişti...
Ne düşünüyordu bilmiyorum. Onu kovaladığımı veya görmek için uğraştığımı mı düşünüyordu bilmiyorum fakat öyle değildi. Görmek istemiyordum. Hissettiklerimin ağırlığı altından kalkabilmiş değildim henüz ve onu görmeye hazır değildim zaten. Bu yüzden de ayrıldığımız günden beridir ya evde oturup yengeme boncuk işi için yardım etmiştim ya da akşamları Yüsra ile beraber sahilde yürüyüş yaparak geçirmiştim günlerimi.
Kısacası onu görebileceğim hiçbir yere gitmedim. Sesini dahi duymadım ve bu konuda oldukça istikrarlı ilerliyordum.
Yanıma uzanan Yüsra saçlarımı yüzümden çekerken, ''Bayramda gidecek misin gerçekten?'' diye sordu.
Annem ve babamın baskısı yoktu üzerimde. Bayramdan sonra da burada kalabilirdim ama istemiyordum.
Muğla'nın bana iyi gelmiyordu.
İçimde bitmek bilmeyen bir acı ve acımın hemen yanında, en az acım kadar güçlü bir öfke hissediyorken burada nasıl kalmaya devam edebilirdim ki...
''Zaten kursa yazılacağız demiştik. Üniversite için uğraşacağım..."
''Evet ama ne bileyim... Burayı sevdim sanırım ben, bi fena oluyorum gideceğimizi düşününce Elif ya''
''Yani istiyorsan eğer?''
''Saçmalama! Bensiz hiçbir yere gitmeyeceksin. Yani ben de geleceğim seni çok bekletmeden. Beraber kurduk biz o hayalleri. Aynı üniversiteye gideceğiz, harika bir dört yıl geçireceğiz ve...''
Devamı için vasat durumdaydım. Bu hayallerin sonunda hayatımızın aşkıyla karşılaşıp aynı anda evlenmeyi düşünürdük ama bendeniz ezikler ülkesi kraliçesi her şeyi eline yüzüne bulaştırmıştı.
''Neyse. Her şey çok güzel olacak. Birkaç güne gideceğiz zaten değil mi? Canımızı sıkmıyoruz!''
Yüsra işte. Her zaman olduğu gibi yine ışıl ışıldı ve üzülmemem için elinden geleni yapıyordu.
Aslında sorabilirdim. Onunla herhangi bir yerde karşılaşıp karşılaşmadıklarını öğrenmek zor olmazdı fakat az evvel de belirttiğim gibi, istikrarlıydım. Ondan olabildiğince uzak duracak, hakkında hiçbir şey sormayacak veya görmek için bir şey yapmayacaktım.
***
Yengemin boncuklarla yaptığı bileklikleri satmıştım erkenden ve eve doğru ilerliyordum. Başımı yerden kaldırmadan adımlarımı oldukça seri bir şekilde devam ettirirken duyduğum motor sesi ile gözlerimi sıkıca kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece İki Ay
General FictionOysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl da nefret kusmuştum. Fakat hayat böyle bir şey sanırım. Sürprizleri en umutsuz dolu anlarda koyuyordu...