Saatlerdir derin bir muhabbet dönüyordu. Sessizce dinliyordum muhabbetlerini ve arada bir Yüsra'nın Emre'ye attığı bakışlara gülümsüyordum. Benim esmer güzeli kardeşim belli ki çok beğenmişti Emre'yi fakat bu beğenisinde tuhaf bir durum vardı. Yani bu beğeni kendisi için değil de daha başka bir şey içinmiş gibiydi ve imalı bakışlarına kaş göz işaretlerimle bir son vermesini anlatmaya çalışıyordum.
Bu akşam farklıydı Emre. Onunla çok vakit geçirmemiştik zaten ama önceki gibi alaycı tonlaması veya dalga geçen sözleri yoktu. Muhabbetleri gerçekten de çok derindi ve tüm ciddiyeti ile dinliyor, arada bir de yorum yapıyordu.
Bir an için telefonu çaldığında gözleri aniden bana döndü. Anında başımı çevirmiştim fakat çoktan yakalanmış olduğum için utancımdan ölmek üzereydim... Arayan her kimse yanıt vermeden sessize aldı. Yeniden muhabbete odaklanırken bir kez daha göz göze gelmiştik ve bu sefer benden hızlı davranarak o çevirmişti başını.
Üzerinde oturduğumuz kumla oynayıp dururken "Selamlar!" diyen kızın sesini duymam ile başımı kaldırdım.
Aptal gözlerim istemsizce Emre'ye odaklandığında yeniden göz göze gelmiştik ve bana bakmaya devam ederek "Selam" diye karşılık verdi kızlara.
Kızlar müthiş bir rahatlıkla hızlıca yanımıza oturdular. Yüsra, "Bunlar ne iş şimdi?" diye fısıldamıştı kulağıma fakat verebileceğim bir yanıtım yoktu. Kızlar öyle abartılı bir şekilde neşelilerdi ki bir anda az evvel ki derin muhabbeti tamamen sonlandırmışlardı ve içlerinden en güzeli "Hadi denize!" deyip üzerindeki ince elbiseyi çıkarmıştı.
Yüsra kocaman olmuş gözleri ile bana dönerken "Hadi!" diye atıldı Esat.
Kızların hepsi teker teker elbiselerini çıkarırlarken Cenk yanıma geldi ve "Yüzecek misiniz?" diye sordu.
"Gece gece yüzmek... Bilemedim"
Yüsra'ya bakmıştım net bir yanıt verebilmek için ama gariban esmerim hâlâ şaşkın bir şekilde kızlara bakmakla meşguldü.
"İstemiyorsanız eşyalara sahip çıkın he, ben de yüzeceğim."
"Olur olur, git sen."
"Yüsra sen de mi yüzmüyorsun?"
"Aynen. Ben de kalayım ya.."
"Tamam. Eşyalar size emanet."
"Tamam merak etme."
Gitmeden bir de diğer tarafa dönmüştü Cenk, "Emre?"
"Yok, ben de kalayım."
"Lan gel işte, yüzelim biraz gece daha güzeldir su?"
"Yok şimdi Ceylin ile uğraşamam Cenk. Yüzün gelin hadi."
Cenk ısrar etse de Emre bir santim bile kımıldamamıştı yerinden. Tabii bu duruma çok sevinen bir çift göz vardı hemen yanımda ve aptal aptal sırıtarak "Ee Emre, burada mı yaşıyorsun?" diye hemen muhabbete girmişti bile.
Gözlerimi devirerek başımı eğerken sinsice kolumu sıkması ise şapşal misali sırıtmama neden olmuştu fakat belli etmiyordum.
"Maalesef. İstanbul'da yaşıyorum ama sık sık gelirim buraya."
"Ana! İstanbul'da mı? Neresinde?"
"Taksim'de çalışıyorum, orada bi arkadaşla kalıyorduk ama bu yaz burada olacağım büyük ihtimalle."
"Ay Taksim... En son Taksim'e gittiğimiz geceyi hatırlıyor musun Elif?"
"Maalesef..."
Meraklı bir tebessümle "Hayırdır?" diye sordu Emre.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece İki Ay
Ficción GeneralOysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl da nefret kusmuştum. Fakat hayat böyle bir şey sanırım. Sürprizleri en umutsuz dolu anlarda koyuyordu...