Ellerimi yüzüme bastırmış delicesine ağlarken bir ses iliklerime kadar titrememe neden oldu. Sadece birkaç dakika sonrasıydı. Emre'nin beni geride bırakıp ilerlemesinin sadece birkaç dakika sonrası. Daha önceden hiç duymadığım bir ses "Derdin nedir yavrum, ağlama bak biz varız" demişti. Ellerimi yüzümden çekmeye cesaretim gelmiyordu. Bu ses, öyle iğrenç bir tonlama ile çıkmıştı ki göz yaşlarım anında kesilmişti. Tek hissettiğim korkuydu ve parmaklarımın arasından bakmak istediğimde karşımda üç kişi olduğunu görmüştüm.
Üç tane daha önceden hiç görmediğim yüz... Üçü de öyle tuhaf bakıyorlardı ki, insanlık namına herhangi bir hissiyat vermiyorlardı.
Birbirlerine bakıp sırıtırlarken, en az ses tonu kadar iğrençti gülümsemeleri midemi bulandırmıştı. Biraz sonra en sağ taraftaki bir tuhaf bakmıştı bana doğru. Birkaç adımla yaklaşması ile ellerimi yüzümden çekerek ben de geriye gittim ve otelin girişine doğru baktım. Beni yakalamamaları için en güçlü koşuşumu gerçekleştirmem gerekirdi.
"Neden ağlıyorsun yavrum?" dedi ortadaki.
Öfke ve korkunun harmanlandığı bakışlarımı üçüne de aynı oranda sabitlerken "Gel biraz hava alalım" dedi aynı kişi.
Güven dolu bir görünüme mi sahip olduğunu sanıyordu? Kesinlikle öyle değildi!
Dişlerimi sıkarak "Uzak durun benden!" diye bağırdığımda yine o iğrenç gülümsemeleri ile birbirlerine bakmalarının ardından üzerime doğru yürümeye başladılar. Fakat aniden yükselen "Hayırdır biraderler, teyze kızı mı?" sorusu ile korkum arttı. Bu tuhaf soruyu sorarak yaklaşan kişi elbette ki Emre'den başkası değildi fakat üç kişiye birden kafa tutmasına anlam veremiyordum. Üçü de iriydi bu adamların. Belki Emre'den uzun değillerdi fakat zayıf veya cılız da sayılmazlardı.
Emre'nin beni arkasına alması ile "Hop hop hop, önce biz gördük koçum" dedi ortadaki. Sanırım bu iğrenç grubun lideriydi ve her ne yaparsa diğerleri de ona göre hareket ediyorlardı.
"İnsan lan bu, önce gördük ne demek dingil herif!"
"Emre!"
"Sus sen."
Liderleri olduğuna emin olduğum kişi, birkaç adım attı bize doğru ve diğerlerine oldukları yerde kalmalarını işaret ederken, "Dingil derken? Sen benim kim olduğumu biliyor musun koçum?" dedi.
Sesinde ki iğrençlik hala devam ediyordu ama sesi biraz daha ciddi bir tonda çıkmış, bu sözleri söylerken Emre'ye iyice yaklaşmıştı.
Emre geri gelmeyecekti. Onu artık iyi tanıyordum, fakat bu iğrenç şeylerin kim oldukları ve ne kadar ileri gidebilecekleri hakkında bir fikrim yoktu. Anında Esat'a mesaj atarken "Çekil de arkadaşı alıp gidelim" dedi arkada bekleyenlerden biri. Gözlerim korku ile Emre'ye döndüğünde sıkıca tutmuştum kolunu. Saldırmasını, zarar görmesini kesinlikle istemiyordum.
Oldukça sessiz bir şekilde "Gidelim lütfen" demiştim ama beni duyduğundan emin değildim.
"Bak koçum, biz senin gibi hanım evlatlarını iyi biliriz. Boşuna dayılanıp dayak yeme kızın önünde. Yürü git işine, biz de küçük kızımıza bi hava aldıralım"
"Olmaz. Eğer önce bana aldırmazsanız o havayı, içimde kalır."
"Kaşınıyor he? Boyuna mı güveniyorsun?"
Adam kahkaha ile sormuştu bunu. Diğerleri de iğrenç gülüşleri ile desteklerini verirken, Emre'nin de öfkesinin sarmaladığı gülümseyişi ile kalbimde tuhaf bir titreme belirdi. Bu gülümseyişi hiç hayra alamet gibi gelmiyordu ve gerçekten de adamın yüzüne öyle fena yaklaşmıştı ki gülümsedikten hemen sonra, neredeyse birbirlerine değiyor gibiydiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece İki Ay
Ficção GeralOysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl da nefret kusmuştum. Fakat hayat böyle bir şey sanırım. Sürprizleri en umutsuz dolu anlarda koyuyordu...