Peşimizde silahla koşan adamın sesi artık gelmiyordu. Ortalık iyice durulmuş gibiydi ve sessizce çıkmıştık saklandığımız binadan. Emre anında diğerlerini ararken, bir yandan da hızlıca yürüyordu ve korkudan titreyen zavallı beni de kolumdan çekmeyi ihmal etmiyordu.
Her şeyin başladığı evin önüne geldiğimizde çabucak motora binmiştik. Nereye gidiyorduk bilmiyordum. Tek bildiğim çok korktuğumdu ve sessizliğimden kurtulamıyordum.
Motora bindiğimden beri gözlerim kapalıydı. Seslenmeseydi motorun hâla hızla gittiğini düşünmeye devam edecektim fakat gözlerimi açtığımda amcamın evinin önünde olduğumuzu fark ettim.
"Hadi in artık"
"Cenk? Yüsra? Onlar neredeler?"
"Yüsra evdedir, Cenk de beni bekliyor sahilde."
İtiraz etmeden inmiştim motordan. Kaskını uzatırken ise yolun diğer tarafında dikilen Alphan'ı görmüştüm. Şaşkın bir ifade ile saniyeler boyunca bakmıştım yüzüne ve "Bir şey mi oldu?" diye sorunca Emre, afalladım.
Alphan'ı burada görmeyi beklemiyordum. "Yok yok, iyiyim" diye geçiştirerek motordan uzaklaşırken, yolun karşısına geçtiğimi görmüştü Emre ve gitmek yerine beklemeyi tercih etmişti.
"Senin burada ne işin var Alphan?"
"Konuşmak istiyorum."
"Bu saatte, burada?"
"Evet. Burada ve bu saatte. Elif bak, haklısın beni dinlemek istemiyorsun, ama bazı şeyler değişti artık."
"Çok yorucu bir geceydi Alphan. Daha sonra konuşalım."
"Şu cocuk kim?"
Arkamı döndüğümde Emre'nin bize baktığını gördüm. Göz göze gelmemizle inmişti motordan ve ağır adımlarla yanımıza gelmeye başlamıştı.
İç çekerek, "Git buradan" dedim Alphan'a fakat Emre ile birbirlerine oldukça dikkatli bir şekilde bakıyorlardı ve beni duyduğundan emin değildim.
"Hayırdır birader gece gece?"
"Yabancı değilim. Yani Elif benim eski bir tanıdığım."
"Yani?"
"Git Alphan!"
"Elif.."
"Eski bi tanıdıkmış! Git şuradan!"
Eve koşarken hissettiğim tek şey ne kadar zavallı olduğumdu. Bir korkak için aylarca gözyaşı dökmüştüm ben. Kendimden aptalca ödünler vermiştim, onu yücelttikçe kendimi iyice yerin dibine sokmuştum... Değiştiğini söylerken ise, hala aynı olduğunu istemeden de olsa belli etmişti işte. Karşısına dikilen her kim olursa olsun dik bir şekilde duramıyordu. Anında kabuğuna çekiliyor, ya sessiz kalıyor ya da az evvel ki gibi kekelercesine yanıtlar veriyordu. Ben ise yine ağlıyordum! Fakat bu defa onun için değildi yaşlarım, bu defa kendime acımıştım ben. Gerçekten de geçen zamanıma, kurduğum hayallerime çok acıyordum.
***
Öğlen saatlerinde Yüsra ile birlikte yengemin yapmış olduğu bileklikleri de alıp sahile inmiştik. Spor yapan, muhabbet eden, boş boş gezen insanlarla doluydu burası. Kendimize bu güzel atmosferde minik bir köşe bulduk ve sakince yerleşip, kurduğumuz tezgaha bileklikleri dizmeye başladık.
Yüsra, dün gece anlattıklarımdan ötürü gergindi. Hâlâ o aptal yüzünden üzülüyor olmamı kaldıramıyordu fakat konuyu yeniden açmak yerine sadece somurtuyordu.
"Bizimkiler paran bitene kadar kal dediler bana. Acaba biz de şu bileklik işine girsek, ben de sen dönene kadar kalsam?"
"Benim param senin paran, bunu dert etmemelisin Yüsra."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece İki Ay
Ficción GeneralOysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl da nefret kusmuştum. Fakat hayat böyle bir şey sanırım. Sürprizleri en umutsuz dolu anlarda koyuyordu...