2.Sezon 20.Kısım

2.9K 193 47
                                    

"Elif Eroğlu"

    Babamı öfkeli haliyle ilk defa görmüyordum. Fakat onu kavga ederken gördüğüm ilk gündü bugün. Saniyeler önce eğer mahalleli yardıma gelmeseydi bu işin sonu nerelere giderdi tahmin dahi etmek zor. Kabaca tabir etmek gerekirse, babam Doruk'un arkadaşlarına adeta gavura vurur gibi vurmuş. Sevgilim de babamdan eksik kalmayıp, gözlerine siyah bir perde çekilmiş misali, acımasızca indirdiği darbelerle vurdukları şeylerin insan olduklarını unutmuşlardı.

Tamam, Doruk benim umrumda bile değil zaten, sadece o aptal yüzünden babam ve Emre'nin polislerle uğraşmasını istemiyordum.

Titreyen ellerimle babamı tutarken, ürkek bakışlarım Emre'nin gözlerindeydi. Mahalleli, Doruk ve aptal yandaşlarını uzaklaştırmakla meşgullerdi ve bir kısmı da Emre'nin sakinleşmesi için uğraşıyorlardı. Bu sırada, o can havli ile aradığım Esat ve Cenk geldiler.

Cenk, önce babama sonra Emre'ye bakarken ifadesi bir an için ciddiyetten uzaklaşmış, minik bir tebessümle başını eğmişti. Esat ise oldukça ciddiydi ve Emre'yi kontrol ediyordu.

"Bırak bırak, neye bağırıyor o hayvan bırak bi gelsin!" Bağırışı ile ellerimden sıyrılan babamın yeniden önüne geçtim.

İri bir amca, "Çoluk çocuk bunlar, sakin ol" dedi ve babamın kolunu tuttu. Elimi sıkıca tutan babam, beni arkasına doğru çekiştirerek söylendi, "Ne çocuğu be, böyle çocuk mu olur!"

Öfkeden kızarmış yüzünü çevirip Emre'ye baktı biraz sonra.. Neden böylesine tuhaf bakıyordu bilmiyorum. Bu bakışı tarif etmekte zorlanıyordum açıkçası. Öfkeli demek manasız olurdu, donuk da değildi. Kötü bir şey getirmiyordu aklıma ama yine de tedirgindim.

"Amca, gel bi eve gidelim sakinleş. Olmadı gider şikayet ederiz."

"Ne şikayet edeceğim ben onları yahu! Serseriler."

"Tamam sen gel bi kurbanın olayım sakinleş. Şu ellerine bi bakalım hadi."

"Sen nereye?"

Babamın 'Sen nereye?' diye seslendiği kişi Emre'ydi. Hepimiz derin bir sessizlikle bir Emre'ye bir babama bakarak ne olduğunu anlamaya çalıştık. Dayak atmaktan yorgun haliyle ne diye Emre'ye böylesi ısrarcı bakıyordu gerçekten de anlam veremiyordum.

Durdu Emre. Başını bastıramadığı öfkesiyle sokağın ötesine doğru çevirdi ve yeniden babamın yüzüne baktı, "Gel gel," dedi babam, "Gel buraya, bir yete gidemezsin."


Babam neden Emre'yi çağırmıştı, neden gitmesine müsaade etmemişti bilinmez; hep birlikte evdeydik. Oturamıyordu babam. Salonun içinde kaç defa aynı yeri dönüp durmuştu sayamıyordum artık. Sürekli kendi kendine öfkeyle mırıldanıyor, sık sık Emre'ye bakıyordu. Sevgili yazı tahtam ise bir elini başına hafifçe yaslamış, sessizliğini hiç bozmadan yere bakıyordu.

"Senin niye ayağını sardılar öyle?"

Babamın bu sorusu ile Emre yavaşça kaldırdı bakışlarını. Önce bu sorunun kendisine sorulup sorulmadığını anlamamış gibiydi ve donuk bir ifade ile "Doku zedelenmesi" dedi.

Gözlerimin büyümesine engel olamayarak Emre'ye baktığımda Esat koluma dokunarak "Aman bir şey deme, patlarız" diye fısıldadı.

Nasıl demeyecek bir şey? Ayağı bir türlü düzelmiyordu ve anca fark etmiştim yeniden sardıklarını. Güçlükle aralanan dudaklarımı sıktım. Geriye yaslanarak endişeli bakışlarımı Emre'nin üzerinde sabitlerken "Hayırdır, nasıl oldu?" diye sordu babam.

Şaşkın bir ifade ile babama baktığımda, Cenk ve Esat'ın da aynı ifade ile babama baktıklarını gördüm. Babam ise bizim bakışlarımıza aldırış etmeden yavaşça Emre'nin karşısına oturdu ve ayağını işaret ederek ekledi, "Habire kavga mı ediyorsun yoksa?"

Sadece İki AyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin