Bir yandan var gücümle koşuyor bir yandan da zırıl zırıl ağladığım için önümü görmekte zorlanıyordum. Arkamdan seslenen Yüsra'yı net bir şekilde duymuştum, durmamı söylüyordu. Ve bir an "Dikkat et!" diye bağırması ile neye uğradığımı şaşırdım. Aptalca koşmamın sonucu sahaya yakın bir binanın merdiven boşluğunun dibini boylamıştım ve asıl kötü kısım bu değildi; burası leş gibi kokuyordu!
Merdiven boşluğu gibi değildi kesinlikle, daha çok, ah kafayı yiyecektim! Üstü başım çamur değildi! Benim düştüğüm bu yer hayvana mı aitti bilinmez, dışkıyla doluydu ve ben en bir iricesine onalıyla burun burunaydım!
Çukurun tepesinde duran Yüsra kahkaha ile yere otururken, kusmak üzereydim. Öğürerek doğrulmuş, can çekişiyordum ama Yüsra hâla gülüyordu ve çok geçmeden Cenk de gelmişti.
O da aşağı bakması ile kahkaha atmaya başladı. Ve evet, kesinlikle beni çıkarmak gibi bir gayeleri yoktu.
"Yeter! Çıkartın beni buradan kusacağım!" diye ciyaklamaya başladım. Çok geçmeden gelen bir diğer isim ise Esat oldu, "Of of of" diyerek geri çekildiğinde bir kez daha öğürmüştüm ve ellerime acı ile baktım. Her yanım, abartmıyorum; her yanım batmış durumdaydı.
Esat yarı kahkahası ile, "Elif, Allah aşkına kör müydün yavrum sen?" dedi.
"Beni biraz daha burada tutarsanız sadece kör değil, bütün kabiliyetimi kaybedeceğim!"
"Kim çekecek?" diye sordu Yüsra, hâlâ gülüyordu tabii.
"Kuzeni tabi ki de!"
"Siktir lan oradan! Hani kardeşindi Elif? Hani çok seviyordun Esat efendin, ne oldu şimdi?"
"O başka bu başka, şu an sevemeyebilirim..."
"Ya! Yeter dalga geçmeyi bırakın da çekin beni ne olur ya..."
"Ay kıyamam... Çekelim hadi!"
"Çek Yüsra, valla tutan yok yani çekebilirsin."
"Yüsra..." diye ağlak ağlak mırıldanarak yukarı baktım, bok dolu çukurda durmak iğrençti ama kokusu görüntüden daha beterdi şüphesiz!
Bir kez daha öğürdüğüm sırada "Ne oldu gençler?" diye seslenerek gelen Emre'yi duydum. Daha ne kadar rezil olabilirdi ki bir insan? Bu reva mıydı yahu! Üzerimde yığınla dışkı, yukarıda bana bakacak olan sevdiğim çocuk... Ben burada öleyim ya.
Kafamı kaldırdığımda Emre ile göz göze gelmiştik. Önce anlamamış olacak, başını merakla eğmişti ve saniyeler sonra yüzünü ekşiterek "Ne kokuyor lan burası" deyip geri çekildi.
Ve tabi kıkırdayanlar arasına altın harflerle yazdırmıştı ismini...
"Elif... Seni tanımak güzeldi baco, üzülme ne olur. Başka bir hayatta buluşmak dileği ile."
"Kuzenin olmaktan her zaman gurur duymuştum, duymaya da devam edeceğim Elif!"
"Seni sevi-" Yüsra da alayla bir şey söyleyecekken, "Bak! Beni delirtmeyin! Beni delirtmeyin yeter!" diye bağırdım.
"Uzat elini."
Kurtarıcımın yeşil gözleri parıldıyordu, "Hı?"
"Tut elimi hadi."
Dudağımı büzerek elini tuttuğum gibi beni tek hamlede bu lanet yerden çıkarmıştı Emre ve çıktığım gibi yaptığım ilk şey diğerlerinin üzerine saldırmak oldu. Fakat koşarak kaçmaya başlamışlardı ve benim şu hâlinde kovalamaya mecalim yoktu. Düştüğüm için dizlerim fena halde sızlıyordu. Eğilip zavallı dizlerimi kontrol ettiğim sırada turuncu göze atlayan "Sen yürü iyi gelir!" diye alayla seslenip gitmezler mi! Şaşkın ve öfkeli bakışlarla peşlerinden daha önce ömrümde etmediğim küfürleri ediyordum. Duracağımı sanmıyordum. İçimde kalmasın der gibi her aklıma gelen küfrü etmeye devam ediyordum ama bir an için duyduğum "Leş gibi Allah'ım ya Rabbim" fısıltısı ile sustum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece İki Ay
Ficção GeralOysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl da nefret kusmuştum. Fakat hayat böyle bir şey sanırım. Sürprizleri en umutsuz dolu anlarda koyuyordu...