"Korkuyorum"Bu onu ilk kez birilerine saldırırken görüşüm değildi. Öfkesi karşı yabancıymış gibi bakmak saçmalık olurdu. Çok defa görmüştüm bu halini fakat ilk defa haksızlık ettiğini düşünüyordum ve bu elimde olan bir şey değildi. İlk defa haksız yere dövdüğünü düşünüyordum birini, ilk defa öfkesini haksız buluyordum. Kimsecikler ayıramıyordu maalesef. Elini atan kargaşanın arasında kayboluyordu. Yine kapatmıştı dış dünya ile bağını ve Gökmen'i neredeyse öldürmek üzere almıştı altına. İkisinin de yüzü gözü kan içerisinde kalmışken, duyduğum gürültü ile arkamı döndüm.
Esat ve Aykut, hızını alamayınca koca cama yapıştıkları gibi ortalık cam parçaları ile doldu!
Nasıl aldırmıyorlardı o cam parçalarına bilemiyorum fakat hala acımasızca dövüşmeye devam ediyorlardı. Şimdi Yüsra denedi şansını. Esat'ın tepesine atladığı gibi ''Yeter!'' diye haykırdı. Asya ise tamamen şaşkın bir suratla bakıyordu etrafına ve elimi bir an olsun bırakmıyordu.
Tanımadığım bir sesten ''Polis geliyor!'' kelimeleri yükseldiğinde, Emre müthiş öfkesiyle Gökmen'in suratına son bir kez daha sert bir yumruk geçirdi ve bir an olsun beklemeden doğrulduğu gibi kolumdan çekerek dışarı doğru yürümeye başladı. Asya'nın diğerlerini çağırdığını duymuştum en son, maalesef ki kimin ne durumda olduğunu göremeden çıkarılmıştım savaş alanına dönen spor salonundan.
Öyle sert ve sıkı bir şekilde tutuyordu ki kolumu, acısı aslında dayanılacak gibi değildi fakat öfkemden sebep en ufak bir ses çıkarmadan yürümeye devam ettim.
Sahile vardığımız şu anlarda ise kolumu var gücümle elinden kurtardım ve ''Nereye!'' diye bağırdım.
Sesim titriyordu. Yüzüne baktıkça da her yanım titremeye başlıyordu. Kaşı felaket durumdaydı, dudağının minicik bir kısmı da yine kanla doluydu ve en sinir bozan şey bunların hiçbiri Emre'nin umurunda değildi.
''Ne nereye Elif?! Eve!''
''Eve mi? Bu halinle eve gidiyoruz öyle mi? Ya benim aklım almıyor. Benim gerçekten aklım almıyor. Niye ya niye!''
''Ne niye kızım eve gidiyoruz işte nereye gidelim, neyi aklın almıyor? Eve işte nereye gidelim bu saatte?!''
''Hastaneye!''
Ona ilk defe böylesine sesimi yükseltiyordum. İlk defa en az onun kadar geri gelmez bir öfke içerisindeydim ve gözlerinin içerisine müthiş bir güvenle bakıyordum. Öfkemi kontrol edemiyordum. Göğsüne göğsüne vurup delicesine bağırmak istiyordum fakat olmuyordu. Tek yapabildiğim ellerimi yumruk haline getirip sıkmaktı.
''Ne oluyor Elif? Niye hastaneye gidecekmişiz?''
''Yüzünün ne halde olduğunun farkında mısın sen?''
''Değilim. İyiyim ben hastanelik bir şeyim yok. Eve hadi.''
''Gitmiyorum ben eve! Aklını kaçırdın yine ya aklını kaçırdın! Ne diye saldırdın insanlara ben anlamıyorum. Ne yaptılar sana ya?!"
''Elif!''
Birkaç adımla üzerime yürüyünce güçlükle yutkundum. Benim yeşillerine ölüp bittiğim çocuk değildi sanki karşımdaki. Öfkesi öyle fena ele geçirmişti ki bakışlarını, onu tanıyamıyordum.
''Bak Elif hiç çekemem şu anda anlıyor musun? Yürü eve gidelim.''
''Gitmiyorum dedim! Hastaneye gidip kaşını göstereceğiz.''
''Elif bak zorluyorsun şansını!''
''Ne olacak zorlarsam? Beni de mi döveceksin? Her işini şiddetle çözümleyen bir insan oldun sen ben anlamıyorum seni. Ne yaptı Gökmen sana?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece İki Ay
Narrativa generaleOysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl da nefret kusmuştum. Fakat hayat böyle bir şey sanırım. Sürprizleri en umutsuz dolu anlarda koyuyordu...