Öğlen olmuştu neredeyse ve Cenk hâlâ eve gelmemişti. Yengeme beni eve bırakan kişinin Cenk olduğunu söylemiştim azarlanmaması için fakat inanmamıştı yengem. Belli etmemeye çalışıyordu ama sinirli olduğunu anlayabiliyordum.
Boncuk dolu poşetle bahçeye geldi. Yanıma oturması ile poşeti ortamızda duracak şekilde koyup, "İnci boncuk işleri sever misin?" diye sordu. Daha önce hiç böyle bir şeyle uğraşmadığım için sevmiyorum veya seviyorum demek anlamsız olacaktı, bu yüzden sessiz kaldım.
Poşeti göz ucuyla süzerken, yengem birkaç rengin karışımından oluşan boncukları çıkardı. Saydam bir ip vardı elinde, sanırım bunun adı saydam ip falan değil ama ismi aklıma gelmediği için bu şekilde adlandırmaya devam edecektim.
"Bileklik, kolye, ne bileyim işte öyle şeyler yapıyorum. Sonra gidip satıyorum sahil kenarında. Amcan kızıyor sanki para mı vermiyorum diye ama benim hoşuma gidiyor."
Bir an için boncukları elime aldığımda "İstersen ortak olalım" diyerek gülümsedi.
"Becerebilir miyim ki?"
"Niye beceremeyesin? Hem zaman geçer. Hayırsız kuzenin hâlâ eve gelmedi baksana, sıkılırsın boş boş oturursan."
Bir an için yengemin ne kadar düşünceli bir insan olduğunu düşündüm. Sıkılmamam için elinden geleni yapıyordu ve bu çok hoştu.
Tebessümle saydam ipe boncukları yavaşça geçirmeye başladım. Bu sırada bahçe kapısının gıcırtısı ile o yöne doğru bakmıştı yengem ve kulakları çınlatacak bir sesle "Cenk!" diye bağırdı.
"Anne.." Mahçup bir ifade ile elini kaldırarak selam vermişti Cenk. Yavaş adımlarla yanımıza geliyordu ve üstü başı iyice dağılmış halde olduğu için fazlasıyla merak uyandırıyordu.
"Neredesin sen kaç saattir! Dün geceden beri bu kızın ne yaptığı, nasıl eve döndüğü aklına gelmedi mi senin!"
"Ya... Elif, valla kızma ne olur ben bir an öyle daldım."
"Neye daldın öküz! Ceza sana bir hafta boyunca oturacaksın evde!"
"Anne ya!"
Hafifçe öksürmüştüm onlar tartışırlarken. Kimsenin ceza falan almasına gerek yoktu. Evet, dün gece orada bir başıma kalmak zoruma gitmişti ama bunun için kimseye hırslanmış değildim.
"Yengeciğim lütfen. Yani ben eve geldim sonuçta değil mi? Hem Cenk alışık değil ki benimle zaman geçirmeye, yani unutması çok normal."
Yengem dişlerini sıkarak boncuklara odaklandığında, Cenk eğilmişti yavaşça dizlerinin üzerine ve "Özür dilerim kuzen" dedi.
Sanırım dışarıdan inandırıcı görünmüyordum. Yahu gerek yoktu bu kadar büyütmeye! Derin bir nefesle "Tamam Cenk, sorun yok dedim!" diye karşılık verdim ama sert tonlayışım yengemin Cenk'e daha fazla sert bakmasına neden olmuştu.
Cenk'in odasına çıkmasının üzerinden belki de iki saat falan geçmişti. Bu süre içerisinde bileklik yapmayı anca becerebilmiştim fakat yengemin yaptığı ile kıyasladığımda benimki pek bir şeye benzemiyordu. Sırıtarak yaptığım, daha doğrusu yapmaya çalıştığım bilekliği düzeltmeye uğraşıyordu yengem şimdi ve ben de içecek almak için mutfağa doğru ilerliyordum.
İçeriye girmem ile "Elif ya, valla çok özür dilerim" diyerek karşıma dikilmişti Cenk.
"Ya ben konuşurken samimi görünmüyor muyum?!"
"Ney?"
"Tamam dedim be tamam. Yani sorun yok."
"Akşam seni bir yere götüreceğim tamam mı? Valla çok mahçubum sen ne söylersen söyle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece İki Ay
General FictionOysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl da nefret kusmuştum. Fakat hayat böyle bir şey sanırım. Sürprizleri en umutsuz dolu anlarda koyuyordu...