37. Kısım "Sen Korkma"

3.6K 228 29
                                    

Yere kapaklanan Yüsra'ya endişeli bir şekilde bakarken, bir taraftan da Tuana'nın yeni bir hamlesi ile ellerimi göğsüme sıkıca bastırmış, çıplak kalmamak adına elimden geleni yapıyordum. Bu sırada Doruk telefonunu yüzüme doğrultarak önüme dikildi. Yüsra ayaklanmıştı can havliyle ve küfürler ederek Doruk'a çullandığı an Doruk pis elleriyle bu defa daha sert biçimde itti. Yere düştüğü Yüsra, an acı inleyişine gözlerimi sıkıca kapattım. Koca hırsıyla beni hâlâ çıplak bırak için uğraşan Tuana'yı öldürmek istiyordum artık! Hissedebiliyordum, tam arkamdaydı ve bikininin iplerine yapışmış, çektikçe çekiyordu pislik!

Derin bir nefes aldım. Gözlerimi sıkıca kapatmaya devam ederken başımı var gücümle arkaya doğru savurdum ve gözlerimi açtım.

Doğrudan Yüsra'ya baktığımda gözlerinin hayretle büyüdüğünü gördüm. Ağzı da hafifçe aralanmış, şaşkın bakışlarını arkamda dikilen Tuana'ya dikmişti. Doruk ise telefonu eğmişti ve aralanan dudaklarının arasından kaygılı bir "Tuana..." fısıltısı yükseldi.

Yerdeydi Tuana. Elini burnuna bastırırken, çenesine kadar inmeye başlayan kanı görmeyi beklemiyordum. Hızlıca elbisemi üzerime geçirdim ve yerde kıvranmaya devam eden Tuana'nın üzerine yürüdüğüm gibi ayağımı kaldırdım.

Yüzüne sağlam bir tekme indirmek istemiştim fakat Yüsra belimden kavradığı gibi beni geri çekti.

"Manyak mısın sen be! Kızın burnunu kırdın!"

Doruk, çemkirişinin ardından acı ile kıvranan Tuana'yı kucakladığı gibi koşmaya başladı. Fakat öfkemi dindiremiyordum. Peşlerinden gidip o kızı parçalarına ayırmak istiyordum! Burnunu kırmış olmak içimi kesinlikle rahatlatmamıştı. Yüzünde sağlam tek bir noktası kalsın istemiyordum!

"Kardeşim... Sıçtık biliyorsun değil mi?"

***

Tek başıma kalmamı istememiş, bahçelerine sürüklemişti beni Yüsra ve oturmuş şimdi, Tuana'nın ne tür bir intikamla döneceğini düşünüyorduk. En fazla kalabalık bir kız grubu tarafından dayak yerim diye düşünürken ben, "Şikayetçi olursa bitersin, biliyorsun değil mi? Baban duyduğu an seni İstanbul'a götürecek" dedi Yüsra.

Hiç düşünmediğim bir noktaya değinmişti; babama...

Babam duyarsa gerçekten de beni mahvederdi. Bir insanın burnunu kırmış olmamı hiçbir şekilde haklı çıkartamazdım onun gözünde. Zira onun gözlerinde bana karşı iyileşmesi pek mümkün olmayan bir körkük mevcuttu.

Acı ile "Duyar mı ki?" diye miyavladığımda, Yüsra buruk tebessümü ile "Umalım ki duymasın..." dedi.

Bahçe kapısı aralandığında korku dolu bakışlarımı anında o yöne çevirdim. Polislerin gelmesini falan bekliyorduk fakat Esat'ı görmek içimdeki korkuyu hafifletti. 

Endişeli ifadesiyle yanımıza oturan Esat, birkaç saniye sessiz kalmasının ardından dev bir kahkaha patlatmaz mı!

Başımı kaldırıp neden güldüğünü anlamaya çalıştım. İçten, gözleri yaşaracak kadar gülüyor, sorgulayan bakışlarımızı umursamıyordu.

"Ne gülüyorsun deli, kızın burnunu kırdı dedim sana yanlış mı anladın?" deyip, telefonda ne söylediğini düşünürcesine baktı Yüsra.

"Yoo doğru anladım. Helal olsun baco, yemin ederim içimde bir yerlerde düğün var! Harika bir haber yani, bugün alabileceğim en güzel haberi verdiniz bana."

"Hııı... Gel bir de babama sor bakalım nasıl bir haber..."

"Gülmesene oğlum artık? Eğer babası duyarsa biteriz. Elif'i aldığı gibi İstanbul'a götürür. Bir daha da Muğla'ya falan göndermez."

Sadece İki AyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin