"Balon Patlatalım!"Uykumu yarıda bırakıp okula gitmek istemesem de bugün önemli bir dersim vardı ve gitmez zorundaydım. Güçlükle yatağımdan ayrıldım ve ağlak bakışlarım ile dolabımın önüne çömeldim. Biri göz kapaklarıma baskı uyguluyordu sanki. Hiçbir şekilde açık tutamıyordum ve evet, dayanamayıp dolabımın önüne uzanmış bulunmaktaydım. Dolabın kapısında asılı duran montum az evvel suratıma acımasızca yapıştı. Fakat bu uyumaya devam etmeme engel olamazdı elbette ki ve montu yastık misali başımın altına sıkıştırdığım gibi uykuma devam ederken, kapı araladın, "Eleeef!"
"...Güzelim?"
"Iııı yok! Yok ben burada değilim!"
"Bu kız gittikçe dengesizleşiyor he..."
Kendi kendine gülümsediğini ve o sözleri dalga geçercesine söylediğinin farkındaydım fakat ellerimi yüzümden çekmeden uzanmaya devam ettim.
Hissediyorum. Şu anda tepemde dikiliyordu ve usulca eğilirken "Görünmüyorsun valla aynen. Ama şey yap, baş parmağını biraz daha diğerlerine bitişik tut, böyle biraz belli oluyor burada olduğun" dedi.
Gözlerimi devirerek ellerimi suratımdan çektim. Yatağın hemen tepesinde asılı duran saate baktım ve "Ama daha yedi saat ya!" diye homurdandım.
"Dün gece mesaj atmadın mı güzelim sen bana? Beni erken uyandır dersim çok önemli diye?"
"Erken uyandır derken beni kargalarla bir tut demedim Emre!"
"Çemkirme çemkirme, hadi kalk."
"Iııı hayır kalkmam. Beş dakika daha uyumam lazım."
"Elif kalkıyor musun yoksa alternatif çözüm yollarına mı baş vurayım?"
Emre'nin alternatif çözüm yolları hakkında düşünmek istemiyorum. Eminim ki beni sinirden delirtecek türden yollardı ve pes etmeliydim. Fakat dün gece partiden geç dönmüştük, üstüne bir de birkaç saatim Yüsra ile muhabbet ederek geçmişti ve gerçekten de sadece üç saat falan uyuduğumu söylesem yalan olmaz!
Düşüncelere dalıp giderken Emre'nin derin sessizliği anca dikkatimi çekmişti. Usulca başımı montumun altından çıkarıp odada yalnız olduğumu gördüm. Merakla başımı biraz daha kaldırarak etrafı kontrol ederken elinde dev tencere ile içeriye giren Emre'yi gördüğüm gibi ayağa fırladım.
"Ne! Ne var onun içinde?!"
"Kaz başı var."
"Ka-kaz nesi?! Ya Emre lütfen bırak şunu hadi bak uyandım!"
"Bakayım?"
"Bak..."
Karşısına dikilip uyandığıma ikna olması için gözlerimi kocaman açtım. Tatlı gülümsemesi ile tencereyi çalışma masamın üzerine bıraktığında ise tencerenin içinin boş olduğunu gördüm ve gözlerimi kısarak "Yalancı..." diye fısıldadım.
"He harbiden kaz başı olduğunu düşündün yani Elif?" Kahkaha atıyordu bunu söylerken.
"Sende o potansiyeli görüyorsam demek ki..."
Hala gülüyordu gıcık ve yanaklarımı sıkmıştı. "Hadi hazırlan bırakayım seni okula" dedi. Topalladığını fark ettiğimde kaşlarımı çatmıştım ama "Taksi ile taksi, motor kullanmıyorum merak etme" diye söylendi ve kapıyı kapattı.
***
Elif ve Emre'nin evden çıkması ile Yüsra ve Asya da kahvaltının ardından mutfağı toparlıyorlardı. Dalgın halleri ile dikkat çeken Yüsra, ikinci bardağı da kırınca "Sen hazırlansan, ben halletsem geri kalanını?" Dedi Asya. İtiraz etmedi Yüsra. Odaya geçti sakince ve üzerine bir şeyler geçirdikten sonra salonda ki tekli koltuğa oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece İki Ay
General FictionOysa ne çok ağlamıştım buraya geldiğim için, ne çok kızmıştım babama. " Bu bir tür sürgün! Benden kurtulmak mı istiyorsunuz" haykırışları ile nasıl da nefret kusmuştum. Fakat hayat böyle bir şey sanırım. Sürprizleri en umutsuz dolu anlarda koyuyordu...