30. Kısım: Merula Snyde

167 17 13
                                    

Yoldaşlık'tan bir kaç kişi Kings Cross istasyonun çeşitli yerlerine geçerken Harry derin bir nefes aldı ve Fred, George, Ron, Ginny ve Hermione'ye katılıp duvardan geçti. Peşinden de Remus, Molly ve Arthur geldiler.

Remus elbette Harry'nin her yere korumayla gitmekten rahatsız olduğunu biliyordu ama yapıcak bir şey yoktu. Kim - Oldugunu - Bilirsin- Sen yani Voldemort geri dönmüştü ve Harry'nin de bir kaç sorumluluk alması gerekecekti. Bunların başında da güvenlik vardı.

Molly'nin sarılmaları ve uyarıları bitince Harry, Remus amcasına döndü. Ne yazık ki Sirius gelememişti.

Remus gülümseyerek elini omzuna koydu
" Duymaktan bıktığını biliyorum evlat ama dikkatli ol ve SBD'lerin için hazırlan. Çünkü-"
" Biliyorum biliyorum, anne ve babam da böyle isterdi. Söz veriyorum uslu duracağım, Remus amca. " Remus'un bakışını görünce düzeltti
" Çalışacağım. Ama bela her seferinde beni buluyorsa ne yapabilirim?"
Remus güldü ve onun sırtına pat pat vurdu.

" Sen yine de uzak durmaya çalış. " Harry'le son bir kez daha vedalaştılar ve çocuklar trene bindi.

Remus göz ucuyla peronu taradı. Lucius Malfoy tek başına Draco'nun arkasından dik ve küçümser bir duruşla kendi gibi olmayanları inceliyordu. Remus hayal kırıklığına uğradığına hissetti.

" Lupin, hadi gidiyoruz. " omzunda hissettiği elle arkasına döndü. Arthur'du bu.
" E-evet, geliyorum, Arthur. " deyip onu görme umuduyla bir kez daha o yöne bir bakış attı ve Arthur'un peşinden gitti.

" Tonks, Barthy Crouch Jr'ın dosyası nerede?" otuzlarında gösteren bir adam başını ofisten içeriye soktu. Bir kaç evrak dolduran Tonks
" Kingsley aldı onu, Dawlish. " dedi kayıtsız bir sesle.

Dawlish her ne kadar Tonks'un ona bakmadığını bilse de başını sallayıp gitti.

Son evrağı da halleden Tonks derin bir nefes verdi ve sandalyesinden geri yaslanıp gerindi, saate baktı. Saat öğleden sonra birdi. Deniz mavisi gözleri hayretle büyüdü. Akşam mesaiye kalmış, sabah da gelen evraklar nedeniyle eve gitmemişti. Halbuki Draco'yu istasyondan geçirecekti.

Yüzü düştü. Sebebi Draco'yu geçirmek değildi ama bu Remus'u görmek için bir fırsattı ve o işe daldığı için kendi şansını mahvetmişti!

Pembe saçlarını kumral yapıp ayağa kalktı, kağıtları düzenleyip boş bir dosyaya koydu. Bu esnada kapısı tekrar açıldı. Deligöz'dü gelen. Deligözü sanki kaçak bir Ölüm Yiyen bulmayı umuyormuş gibi odayı tararken normal gözünü genç kadına dikti.

" Sirius'a evrak götürmen lazım. "
" Neden sen yapmıyorsun? "
Deligöz kaslarını çattı ve Tonks'un anlayamadığı şeyler homurdandı.

Sonra da sesini kibar (!) tutmaya çalışarak
" Ben ve Kingsley'in acilen bir göreve gitmemiz lazım. Boşta duran tek seherbaz da şu anda sensin. " dedi. Tonks göz devirdi ve o da kibar (!) bir sesle

" Tamam. " deyip, Deligöz'ün kafasına fırlattığı dosyayı asasının ufak bir hareketiyle durdurdu.

Çoktan uzaklaşmaya başlamış olan Deligöz
" İmzalatmayı unutma!" diye seslenince de yine göz devirmekten kendini alamadı.

Sirius'un koridorun öteki ucundaki ofisine doğru ilerlemeye başladı.

Deligöz'ün ona güvenmediğinin elbette farkındaydı. Zaten anlamamak için aptal olmak gerekiyordu. Belki de bu yüzden bu dosya mevzusuna içten içe hayret etmişti.

Üzerinde büyük harflerle

SİRİUS BLACK

yazan kapının önüne gelince derin bir nefes aldı ve dikleşip kapıya tıklattı. Ancak yanıt gelmedi. Tekrar, ama bu sefer daha sert bir şekilde vurdu.

" Tonks? " arkasından gelen meraklı kadın sesiyle yüzüne bizzat teyzesi Narcissa'dan öğrendiği yapma gülüşünü oturttu. Sonra da ağzını kocaman açmış, eskiden aynı dönemde okuduğu kahverengi saçlı cadıya döndü.

" Merhaba, Merula. "
" Sana da merhaba, şekerim de senin ne işin var burada?"

Tonks içinden sabır çekerken
" Bir kaç imza işi. Sirius'u gördün mü?" dedi, yüzünde aynı yapmacık ifadeyle. Her ne kadar büyüdükleri çevre çok istese de Merula ile asla yakın olamamıştı Tonks. Ve bunun için de kendince yeterli sebebleri vardı. İlki ise Snyde ailesinin Voldemort'a kökünden bağlı bir aile olmasıydı. Kendi ailesi de öyleydi gerçi ki Tonks onlarla da bu konu hakkında az tartışmamıştı. Ikincisi ise Merula'nın kendi kişiliğiydi. Ailesinin düşüncelerini sonuna kadar benimsemişti. Sonra gerek okul, gerek okul sonrası hayatta her daim Tonks'un başarılarını kıskanıp onu rezil ve taklit etmeye çalışmıştı. Zaten bu yüzden seherbazdı. Sırf Tonks öyle diye. Bu sebeple değil arkadaşlık, onunla aynı ortamda olmaya bile dayanamıyordu.

" Kaçırdın, Black az önce çıktı, şekerim ama istersen dosyayı bana teslim edebilirsin. Ben memnuniyetle Black'e gidebilirim. "

Kaşlarını hafifçe çattı genç kadın. Bir süre yine kendinden taklit edilmiş kısa saçlı kadını süzdü. Sonra da net bir sesle

" Teşekkürler ama gerek yok, Merula. Kendi işimi kendim halledebilirim. " Merula hafifçe dudaklarını dişledi.

" Emin misin, şekerim? Korkunç görünüyorsun. Yani yanlış anlama, bunu sadece eski dostlar olduğumuz için söylüyorum. Sonuçta dost acı söyler ama doğru söyler, değil mi? Felaket kötü görünüyorsun. Kahveyi bırakmayı hiç düşündüm mü?"

" Hayır ama seni onun içinde boğmayı düşündüm. " diye geçirdi içinden Tonks, kırmızıya dönmek için deli olan saçlarını kontrol etmeye çalışırken. Ona bu zevki tattırmayacaktı.

Tekrar yapma gülüşünü takındı.
" Tavsiyen için sağ ol, Merula. Ama bence kendi işine bakmalısın. Hoşçakal, şekerim. " dedi ve arkasında dönüp kendi ofisine geri döndü. Dosyayı kendi verecekti. Hem şansı bu defa yüzüne gülerse Remus'u görebilirdi. Bu düşünceyle yüzüne yine o aptal sırıtış yayıldı, saçları tatlı bir pembe oldu.

Rewrite The Stars || RemadoraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin