Buharlı kırmızı Hogwarts Ekspresi, devasa bir gürültü ile durduğu sırada Remus, Sirius, Alastor Deligöz Moody, Fred ile George ve Bay ile Bayan Weasley çocukları bekliyordu. Tren ön safhalardan boşalmaya başlamıştı ve çocuklar her zamanki yerlerine oturdularsa birazdan gelmeleri işten bile değildi.
" Hey, şuraya baksana. " dedi Sirius, Remus'u dürtüp Deligöz'ün işitemeyeceği bir sesle. Remus arkadaşının hâlâ süren bu çocukça davranışlarına göz devirdi ancak yinede dediğini yapmak için hareketlendi.
" Neye bakayım, Patiayak?" Sirius'un gösterdiği yere dönünce birden sustu.
" Biraz solgun görünüyor, değil mi? O da Esrar Dairesi'nde yaralandı. Bellatrix beni indirmeden önce gördüm. " Sirius ona doğru eğilip yarı fısıldadı.
Nymphadora Tonks bir kaç metre ötede, Malfoylar'ın evcini Olivia ile beraber bekliyordu. Saçları bugün dipleri siyah bir beyazdı. Ensesine kadar uzatmış ve yine uçlarında hafif bir siyahlık bulunan tutamı kulağının arkasına sokuşturmuştu. Teni her zamanki solgunluğunun aksine hastalıklı bir renkti. Gri gibi görünen gözlerini sabit bir noktaya dikmişti. Bir şeyi düşünüyormuş gibi duruyordu.
Remus bir an için yanına gidip ona sorunun ne olduğuna dair güçlü bir sorma arzusu hissetti ancak bu saliselik bir duyguydu. Ölüm Yiyenler tarafından izlenme ihtimalleri varken onun yanına gitmenin Voldemort'un karşısına geçmekten bir farkı yoktu.
" Sirius amca, iyisin! Merhaba Remus amca. Ve sizlere de merhaba. "
Harry, Ron ve Ginny yanlarına gelmişlerdi. Sirius ve Remus çocuklara selam verip, karışık kuzguni saçlı çocuğu diğerlerinden çok da uzak olmayacak şekilde ayırdı.
" Tabi ya! Sen Sirius amcanı ne sandın! Turp gibiyim!" Sirius her zaman ki zevzekliğiyle vaftiz oğlunun saçlarını karıştırdı. Esrar Dairesi'nde ki savaşta Bellatrix ile düello yapmıştı ve o kara marul, Sirius Harry'i gözleriyle ararken onu arkadan, tam da kürek kemiklerinin arasından vurmuştu. Neyseki o sırada yaptığı büyü öldüren lanet değildi.
Harry, zorlama bir şekilde gülümsedi. Sirius birden dikleşti.
" Harry, biliyorsun... senin hatan değildi. Hatta bir nevi bize yardımcı oldun sayılır. " Remus uysalca konuştu. Sanki Harry her an patlamaya hazır bir bombaymış gibi ihtiyatlıydı.
Harry buna ilk başta herhangi bir tepki vermedi. Dümdüz sanki çok ilginçmiş gibi yerdeki kurumuş ve artık tuhaf bir beyaz olan çilekli ciklet kalıntısına bakıyordu.
Ama sonra birden konuşmaya başladı. ( Hâlâ bakışlarını cikletten ayırmıyordu. )
" Orada bir an için... bir an için... sizi kaybedeceğimi sandım. Özellikle de sen yere düşünce Sirius amca. " gözlerini sonunda o çöpten ayırıp Sirius'un grimsi, Remus'un ise yeşilli mavili irislerine dikti. " Ve ben... tam bir aptaldım! Zihnifend için herhangi bir çaba sarf edemedim ve bir aptal gibi Voldemort'un beni oyuna getirmesine izin verdim. "
Şimdi dik bir duruş sergiliyordu ancak aynı zamanda tir tir titriyordu. Merlin, Remus onu çok iyi anladığını, hatta şu anda aynı hissettiklerini söylemeyi çok istedi. Tonks yaralanmıştı ve o bunu yaklaşık beş dakika önce Sirius'tan öğrenmişti.
Bakışlarını Harry'nin Lily'nin kilerin aynısı zümrütlerinden çekip Tonks'a gizli bir bakış attı. Kolundaki büyücü saatini kontrol ediyor ve ev cinine bir şeyler diyordu. Ev cini başını onay anlamında salladı ve hızla trene koştu. İlerde, Goyle ailesinde de benzer bir durum vardı.
" Oh, evet! Ernie ve Justin onları bir salyangoza benzetti. Gerçi hep öyleydiler. Bence şimdi daha iyi. " onlar fark etmeden yanlarına gelmiş olan Ron neşeyle dedi. Hermione onun aksine daha onaylamazdı fakat bir şey demedi. Tanrıya şükür! Bunu Sirius'un aksine hiç ifade etmesede Remus'un onların dırdırını çekecek hali yoktu.
" Gitme vakti. " dedi Deligöz. Cep şişesinden bir yudum aldı ve protez ayağını sürüyerek yürümeye başladı. Diğerleri de onu izledi. Yalnız Remus duvardan geçmeden önce son bir bakış atmayı ihmal etmedi.
Bilmediği ise o çıktığı sırada Tonks'un arkasından baktığıydı ve aslında şu anda fiziksel acıdan çok ruhsal acı çektiğiydi.
Sabah Dumbledore onu Hogwarts'a çağırmıştı. Ofisine girdiğinde Snape de oradaydı ve tuhaf bir şekilde sessizdi. Anormal bir şekilde. Her zaman ki küçümser tavırlarından bile eser yoktu. Ve sebebini çok geçmeden öğrendi: Harry Potter bir hortkuluktu! Mesleği ve ilgi duyduğu alanlar gereğince çoğu cadı ve büyücünün aksine bu karanlık büyüyü oldukça iyi biliyordu.
Aslında Voldemort'un ölümsüzlük sırrının bir hortkuluk olduğunu biliyordu. - Anlamıştı. Ancak ruhunu yedi parçaya bölmek... Bu, tüm zamanların en güçlü karanlık büyücüsünü bile aşıyordu.
Dumbledore şu anda onları toplayıp yok etmeye uğraşıyordu ama asıl zor olanı 7. hortkuluk, yani Harry'di. Zavallı çocuk! Vakti gelince ölmesi gerekiyordu. Tıpkı kurbanlık bir koyun gibi. Remus ve Sirius'un bundan haberi yoktu.
Bütün gün boyunca bunu düşündü. Draco ve arkadaşlarının, Dumbledore'un Ordusu tarafından salyangozlara çevrilmesi bile umurunda değildi.
Kimseye söyleyemezdi. Bu sır Dumbledore, Snape ve onun arasındaydı. Neden, Tanrım neden?! Neden tüm bu karanlık işler onu buluyordu sanki?! Ve bu daha başlangıçtı!
İyi günler:)
Bölümler nasıl gidiyor acaba? Sizce Tonks'un öğrenmesi çok mu damdan düşer oldu yoksa olayları biraz hızlandırmak iyi mi?
Kendinize iyi bakın ❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rewrite The Stars || Remadora
FanfictionBiri eski bir profesör ve kurtadam diğeri ise Ölüm Yiyen akrabaları tarafından yetiştirilmiş bir metamorphagus. Aydınlığın ve karanlığın savaşında birlikte olmaları için bir sürü engel var ve bunlar görüldüğü kadar basit şeyler değil. _____________...