Bitti. At adamlar az önce Dumbledore'a son hediyelerini sunmuşlardı ve şimdi de herkes yavaş yavaş cenaze alanını terk ediyordu.
İlk defa Remus kendini sadece çaresiz hissetti. Bu kez hiç umut yoktu. Dumbledore, Voldemort'un korktuğu tek kişi, ama en önemlisi bilge liderleri şimdi mermer bir büstün içinde ebedi yaşamdaydı.
Son bir kaç gündür Hogsmeade'de ki odasının kapalı duvarları arasında bunu düşünmüş ve içine sindirmeye çalışmıştı. Eh, başarılı da olmuştu. Artık canı yanmıyordu. Yine de o kopkoyu çaresizlik hep oradaydı.
Omzunda bir ağırlık hissetti. Yavaşça başını kaldırıp en iyi, en eski dostunun yüzüne baktı. Sirius'un da kıskandıracak şekilde yakışıklı yüzü son zamanlarda yıpranmıştı ama hâlâ arkadaşını ufacık da olsa teselli eden o gülümsemesi duruyordu ve Remus işe yaradığını hissetti. En azından hâlâ uğruna savaşacak bir şeyler vardı.
Etrafına bakındı. Fred ve George'un desteği ile yürüyen Bill, yavaş yavaş hareket eden Weasley konvoyunun en önündeydi. Kingsley içlerinde Dolares Umbridge'in de bulunduğu bir gurup Bakanlık yetkilisi ile konuşuyordu. Aberforth aksi aksi toprağı eşeleyerek salya sümük ağlayan Hagrid'e aksi aksi bakıyordu. Ve Nymphadora'sı ise şimdi Merlin bilir nerede, hepsinin gelecekleri için mücadele ediyordu.
Kalp şekilli yüzlü cadının hatırası her zaman ki gibi Remus'ta derin bir huzur etkisi bıraktı ve ufak da olsa tebessüm edebildi.
" Harry ile konuşmalıyız. Sanırım az önce Ginny'le ayrıldılar ve Scrimgour'la tekrar tartıştılar. Şimdi Ron ve Hermione ile son derece ciddi bir şeyi konuşuyor gibiler. "
Sirius dalgın dalgın göl boyunca ilerleyen vaftiz oğlunu izlerken Remus hafifçe başını salladı ve ikisi sözleşmiş gibi aynı anda Harry'e doğru yürümeye başladı.
" Pekâlâ, burada neler oluyor?" Sirius hafif boğuk çıkan sesiyle sordu ve gözlerini üçlü üzerinde dolaştırdı.
Ron
" Harry ho-" diyecek gibi oldu ancak cümlesini tamamlayamadan Hermione kaburgalarına bir dirsek indirdi ve acı sebebiyle daha fazla bir şey diyemedi." Bence bunu baş başa konuşmalısınız, Harry. Ron ve ben- umm... gidip Bill'e bi' bakacağız. " dedi Hermione tatlı tatlı, sonra da Ron'un kolunu çekiştirerek ekledi;
" Yürü Ron!"
Remus ikili iyice uzaklaşana kadar bekledi. Harry sıkıntılı gözüküyordu. Sonunda Ron ve Hermione ufak birer nokta olunca ve çevrede kimsenin kalmadığından emin olunca ise konuştu:
" Dumbledore sana bir görev verdi, değil mi?"
Harry bir şey demedi fakat başını onaylar anlamda salladı. Onlara bakmıyor, ayakkabısının burnuyla oynattığı taş sanki çok ilginçmiş gibi dikkatle ona bakıyordu.
" Belki bize bir şeyler anlatman iyi olabilir. En azından ne yapacağın hakkında bir ipucu. " Sirius kollarını kavuşturmuştu ve yıllardan beri ilk kez sesinde ve yüzünde saf bir otorite vardı.
Harry de anlaşılan bunu fark etmişti çünkü şimdi onların yüzüne büyük bir acıyla bakıyordu. Gözleri çocukların ki gibi çakmak çakmak olmuştu. Ama bir yandan da o sanki... büyümüştü....
Yaşadığı şeyler onu buna zorluyor, diye düşündü Remus ve içinde James'in oğluna karşı büyük bir şefkat ve hayranlık uyandı. Fakat ona kesinlikle acımadı.
" Pekâlâ," dedi Harry
" pekâlâ, ben şey... ah, umm... Dumbledore bana gerçekten de bir görev verdi ve ben... o görevi yerine getirmek zorundayım. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rewrite The Stars || Remadora
FanfictionBiri eski bir profesör ve kurtadam diğeri ise Ölüm Yiyen akrabaları tarafından yetiştirilmiş bir metamorphagus. Aydınlığın ve karanlığın savaşında birlikte olmaları için bir sürü engel var ve bunlar görüldüğü kadar basit şeyler değil. _____________...