Lance çok geç olmadan beni burada bulabilir miydi?
Diğer kızlar vagondan indirilirlerken, bana vuran asker omzumdan iterek beni çocukların az önce girdiği kapıya doğru yönlendirdi. Diretmeden o tarafa yöneldim.
İki kanatlı kapıyı geçince uzun ve geniş bir koridora girdik. Sağımda ve solumda bulunan taş duvarlara monte edilmiş, büyük ahşap panellere asılı çeşitli savaş aletleri vardı. Kılıçlar, gürzler, yaylar, sadaklarda oklar...
İleride, kapalı olan daha küçük bir kapının her iki yanında nöbet tutar gibi görünen iki Kravyad asker ayakta duruyordu. Bize bakıp arsızca sırttılar ve içlerinden biri geçmemiz için kapıyı açtı.
Bu kapıdan da geçince; kendimi, içeriyi duvarlarda asılı meşalelerin aydınlattığı bir merdiven boşluğunda buldum. Birinin aşağıya inmem için sırtımdan itmesiyle tekrar hareket ettim.
Basamakların sonu bu kez demir bir kapıya çıkıyordu ve kapının yanında yine nöbet tutar gibi duran iki Kravyad asker daha vardı. Ancak bu kez bizi görünce sıkılmış gibi asık bir yüzle bakıp, içlerinden birinin belinden çıkardığı anahtarla demir kapıyı açmasıyla kendimizi dar ve boğuk bir koridorda bulduk.
Zindana götürüldüğümüzü düşünüyordum ve Rakshasa liderinin, esirlerinin kaçamamasına takıntılı olduğu belliydi. Neyse ki klostrofobik değildim yoksa iyice kafayı kırmamam elde değildi.
Nihayet bu koridorun sonuna geldiğimizde; Soytarı, içeride bizi bekleyen uğursuz havanın habercisi gibi duran eskimiş ve paslı demir bir kapıyı iterek açtı.
Kapıdan geçince afallayarak durdum ama bu kez kimse ilerlemem için beni iteklemedi. Odanın sağında, ellerinde oyun kâğıtlarıyla yuvarlak bir masanın etrafında oturmuş ve gözlerinde iğrenç parıltılarla bize bakan üç Rakshasa asker vardı.
Solunda ise ahşap bir kapı bulunuyordu ve o yönden gelen kokulara bakılacak olursa, orayı tuvalet olarak kullandıklarını anlamak zor değildi. Dördüncü Rakshasa asker, az önce çocukların girdiği demir parmaklıklarla çevrili olan hücrenin kapısını kilitledi. Sonra bakışlarını bize çevirdi ve dönüp çocukların tam karşısındaki hücrenin kapısını açtı.
Tüm kızlar içeri girmiş, ürkek bakışlarla etraflarını inceliyorlardı. Bu kez hücreye girmem için yine sırtımdan dürtüklenmem gerekti. Şu an için elimden geldiği kadar daha fazla ayak direyerek dikkat çekmeyip, Lance ya da Saya için beklemek ve umut etmek dışında yapabileceğim hiç bir şey yoktu. En azından bu sefer beni arayacak birileri vardı.
Hücrenin içindeki uzun ahşap sıralar arasından duvarda bulunana doğru yönelip, masadaki askerlerden en uzak uca oturdum. Diğer kızlar da içeri girmeye başladıklarında kafamı geriye doğru atıp, duvara yaslayıp gözlerimi kapattım. Bir süre sonrada hücrenin kapısının kapatıldığını ve kilitlendiğini duydum.
Kızlardan bazıları sessizce ağlıyorlardı. Karşıdaki çocuklardan da ağlama ve inleme sesleri geliyordu, askerler ise kendi aralarında bir şeylere kahkahalarla gülüyorlardı.
İnkâr ve suçluluk duygularını aynı anda yaşadım. Önce bunların tekrar başıma gelmesini kabullenemedim. Kendimi on yaşımdaki gibi çaresiz hissetmeyecektim. Saya ve Lance'e güvenecektim. Sonra suçluluğa hızlı bir geçiş yapıp; bugün evden çıktığım için, bir kitap almak için o lanet dükkâna gittiğim için ve kahrolası zamanlamam için kendime sövüp durdum.
Kahretsin! Buradan kurtulacaktım değil mi? Lance beni burada bırakmazdı. Neticede o da bir Rakshasaydı ve beni buradan çıkarabilirdi.
Sıkıntılı düşüncelerime sanki iyi gelebilirmiş gibi gözlerimi açtım ve etrafımı incelemeye başladım. Işık yine duvarlardaki meşalelerden geliyordu ve içerisi taş duvarlar yüzünden serindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EVA +18 (Avesta Serisi 1. Kitap)
FantasyKitap +18 içeriklidir ve yetişkinler içindir. Ölümsüzlerin hâkim olduğu acımasız Avesta topraklarında, insanların çok fazla seçeneği yoktu. Ya açlık ve sefalet içinde yaşayacaklardı, ya da özgürlüklerinden vazgeçip köle olmak zorundalardı. Bu yeni d...