22. Bölüm - İnkâr

3.8K 380 20
                                    

Sonraki birkaç hafta boyunca ormana hiç gitmedim ve kendimi Saya'ya hastaları için yardım etmeye adadım. 

İlk gün, benim de sahiplerini tanıdığım bir çiftliğe gittik. Adamın yaşlı annesi yatalaktı ve kemik çıkıntılarında, yatmaktan bası yaraları oluşmuştu. Saya düzenli olarak gidip pansuman yapardı.

Saya asla hastalarına hal hatır sormaz. Konuşmaları da homurtudan öteye geçmezdi. Bu yüzden genellikle kendimi iki kişilik küçük grubumuzun sevimlisi olmaya zorlardım.

İçinde bulunduğum ruh haline rağmen, yaşlı kadının odasına girdiğimizde içten bir gülümsemeyle, "Merhaba Bayan Camile." dememin sebebi buydu.

Oğlu, "Carley." diyerek homurdandı.

Kafa karışıklığıyla ona baktım.

Bana yandan kısacık bir bakış atıp, "İsmi Carley" dedi.

"Ahh elbette... Biliyorum Bay Alvaro." diyerek karşılık verdim.

"Alonso."

Bu sefer şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırıp ona baktım. "Efendim?"

"Benim adım Alonso, annemin adı da Carley, Camile değil." dedi bu kez ters ters.

Saya'ya kaydı gözlerim. Bana bakarak onaylamaz bir şekilde kafasını sallıyordu.

Yüzüm düştü. "Anladım." dedim utana sıkıla. Benim derdim neydi?

2. gün

Köyden geçerken yolda Sırık'ın annesi ile karşılaştık, kendisi kasabanın terzisiydi. Adı neydi ki? Jessica diye hatırlıyordum.

Saya ile yaptıkları havadan sudan sohbetleri sırasında sıkıntıdan kıpırdanmaya başlamıştım. Büyük hata! 

Bu kadının dikkatini üstüme çekti ve "Sen nasılsın tatlım?" diye sormasına sebep oldu. 

"İyiyim teşekkür ederim, Bayan Jessica." dedim.

Gözlerini kısıp. "Jessie. Adım, Jessie." dedi. Ne fark eder!

3. gün

Saya ile tekrar kasabaya gittik. O, bir hastasıyla ilgilenirken, benim de eczaneden Saya'nın eksilen malzemelerini almam gerekiyordu. Eczacıyı görünce sevinçle gülümsedim. Adını biliyordum.

"Merhaba Bay Braeden."

"Braedon tatlım." gülümsedi ve "O, ile" diye ekledi.

Arghhh! Ne fark ederdi ki! Artık yetmişti, sinirlenmiştim.

Hırsla alınacakların olduğu listeyi önüne attım. Sıktığım dişlerimin arasından, "Bunlar gerekiyor." dedim hırlar gibi.

Bana ikinci bir kafam çıkmış gibi baktı.

Sonraki bir hafta boyunca aynı hatayı yapıp durdum, ardından konuşmaktan vazgeçtim...

Saya'nın yanında gidip, hiç konuşmayıp bol bol gülümsedim ve insanlar bana bahşiş vermeye başladılar. Bu durum Saya'yı bile şaşırttı. Sustuğum için para veriyor olmaları beni gücendirmeliydi belki ama umursamadım.

Yine dilsiz taklidi yapıyor olduğum bir hasta ziyaretinden dönüyorduk. Ziyaretlerimiz boyunca sessiz kala kala o kadar doluyordum ki, dönüş yolunda durmadan konuştuğum için Saya başını şişirdiğimden şikâyet edip duruyordu. Bir kaç kez susmam için kafama baston bile yemiştim.

Saya iç cebine uzanıp bana verdiği para kesesini çıkardı. "Yine sayacak mısın?" diye sordu keseyi elinde sallayarak. Aramızda, bir cebi olan kıyafetler giyme ihtiyacı hisseden sadece kendisi olduğundan, ondan benim için hediyesini taşımasını istemiştim.

EVA +18 (Avesta Serisi 1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin