16. Bölüm - Gece ve Gündüz

4.1K 417 62
                                    

8

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

8. senemiz...

O günde, tıpkı diğer her gün gibi başladı. Sabah güneş doğmadan tuzakları kontrol etmek için ormana gittim. Avlanmak konusunda kendimi bile şaşırtarak her seferinde iyi iş çıkartırken geri dönüş yolunda, bu kez elimde akşam yemeği için bir kekliğimiz vardı. Avımı yanımda getirdiğim çuvala koymuş ve acele edersem, Saya yemek için yine bir yulaf lapası daha hazırlamaya kalkmadan yetişebileceğimi düşünüyorum.

Can güvenliğim için ormanın içindeyken ana yollardan uzak dururdum. Shadowlands'den, anayola çıkmadan önce de yolu iyice kontrol eder ve öyle çıkardım. Eve dönmek için yaklaşık bir saat yürümem gerekirdi. 

İlk yarım saat her şey yolundaydı... Ancak sonra, karşıdan gelen o kocaman siyah atı gördüm ve keyifli ruh halim aniden bozuluverdi.

Korkudan dizlerim titredi... Avlanmanın yasak olduğu ormanın yakınlarında, elimdeki çuvalda ölü bir keklik vardı.

Hay lanet! 

 Ölümsüzlerin yerel halka saldırmadıklarını biliyordum. Bu yüzden normal şartlarda bu kadar paniklemez, en fazla bir ölümsüz gördüğüm için sinirlenip, asık suratlı bir gün geçirirdim. 

Acaba kekliğin kokusunu alabilir miydi? Bir an torbayı atıp yola devam etmeyi düşündüm... Ancak lanet şey, kesin fark ederdi.

Korkacak bir şeyim yokmuş gibi yapmak en iyisiydi. Bu yüzden kafamı kaldırıp, bakışlarımı ileri diktim. Yanımdan geçerken ölümsüzün yakıcı bakışlarını üstümde hissedebiliyordum ama dönüpte ona bakarak karşılık verecek kadar aptal değildim. Henüz!...

Bir an için atın eyerine işlenmiş bir amblem dikkatimi çekti. Sanki bir sonsuzluk işareti oluştururmuş gibi, birbirlerine bakarak sarmal şekilde dolanmış iki yılan vardı.

Birkaç saniye, saatler sürmüş gibiydi. Eve gidene kadarsa aynı şekilde yani; sopa yutmuş gibi yürümeye devam ettim.

Kapıdan içeri girdiğim an sırtımı kapıya yaslayıp kendimi sakinleştirmek ister gibi derin nefesler alıp verdim. Saya masada oturmuş, muhtemelen kendi karışımı olan o iğrenç bitki çaylarından birini içiyordu. Elindeki fincanı yudumlarken beni izlemeye başladı. Paniklemiş ifademe, tek kaşını soru sorar gibi kaldırsada sesi kesinlikle alaycıydı.

"Fırıncının oğlumu yine?"

Kafamı hayır der gibi iki yana salladım.

"Kasabın oğlu?"

Yine kafamı salladım

"Terzininki mi?"

Derin bir iç çekip, "Hayır" dedim. Benimle uğraşma fırsatını asla kaçırmazdı.

"O zaman derdin ne çocuk!"

Her şeyi açıklamanın en iyisi olduğunu düşünerek ona olanları anlattım. "Artık tavşan dışında bir şey avlamıyorsun Eva." demek ilk tepkisi oldu. Tavşanları kırdan, ya da tarlalara yakın çayırlardan da rahatlıkla avlayabilirdim. Saya'da düşüncelerimi onaylar gibi, "Zaten onu da herhangi bir yerden avlamış olabilirsin... Anlaştık mı?" dedi sadece.

EVA +18 (Avesta Serisi 1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin