Sabah uyandığımda kendimi sanki yenilenmiş gibi çok daha iyi hissediyordum, ta ki başucumda ayakta beni bekleyen Ingrid'i görüp çığlıyı basana kadar.
Elimi hızla atan kalbime koyup, yüzümde olduğundan emin olduğum afallamış bir ifadeyle ona bakakaldım. "Niye öylece orada dikiliyorsun ki?"
Gülümsedi ve sanki çok normalmiş gibi neşeli bir sesle, "Uyanmanızı bekliyorum." dedi.
"Ingrid, bu çok tuhaf ve korkutucu bence." dedikten sonra elimle şöminenin karşısındaki dinlenme koltuğunu işaret ettim. "Oturarak da bekleyebilirsin, ya da beni uyandır ama lütfen sabahları böyle başımda bekleme."
Cevap vermeyip de, sanki ilk defa görüyormuş gibi gösterdiğim koltuğa bakmasına gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Ben onunla yaşamaya alışacaksam, bir şekilde o da aynı şeyi yapmaya çalışmalıydı.
Sonrada kalkıp toparlanmam ve benim için seçtiği dantel detaylı beyaz elbiseyi giyinmem için yardımcı oldu.
Elbisenin arkasında da bulunan V şeklinde ki dekoltesi sırtımın büyük bir kısmını açıkta bırakıyordu. Saçlarımı, önlerden birkaç tutamı ayırdıktan sonra yanlardan kıvırarak örüp arkada topladı.
Aynadaki yansımamı bir süre sessizce izledim... Bana bakan bu kız başka bir dünyaya ait gibi görünüyordu ve ben hâlâ o dünyanın bir parçası olmak istediğimden emin değildim. Kirli ve eski püskü kıyafetlere sahip olmak, sabahları ocakta pişen kahvaltının yanı sıra is ve odun kokusuna uyanmak ve güne güzel beklentilerle başlamak benim için; bu sarayda lüks içinde yaşamaktan ve elbette bir köle olmaktan çok ama çok daha iyiydi.
Ingrid artık kahvaltı için büyük salona inmemiz gerektiğini söyleyince daldığım düşüncelerden kendimi bir şekilde kurtarıp peşi sıra onu takip etmeye başladım.
Yine sıra sıra koridorlardan geçip merdivenlerden indik ve en sonunda dayanamayıp, "Burada kaybolmadan yolunuzu nasıl buluyorsunuz siz?" diye sordum
Gülerek zamanla alışacağımı söylese de nedense hiç sanmıyordum...
"Kahvaltıdan sonra sana etrafı gezdirmemi ister misin?"
İşte bunu bir görev gibi değil de, içtenlikle teklif etmesine çok sevinmiştim ve memnuniyetle kabul ettim. Hem zaten başka ne işim vardı ki.
Büyük salon dedikleri yer; devasa büyüklükte dikdörtgen bir salondu ve giriş kapısı odanın tam ortasına açılıyordu. Sağa ve sola doğru; üzeri beyaz örtülerle kaplanmış, sonsuzluğa kadar devam ediyormuş gibi görünen uzun ahşap masalar vardı.
Salonun merkezindeki dört masa; ortada geniş, kare bir alan oluşturacak şekilde konumlandırılmıştı. Bu masalarda kimse karşılıklı oturmuyor herkesin yüzü ortadaki boşluğa dönük duruyordu.
Hemen önümde yer alan masa boştu. Konum olaraksa tam Kain ve diğerlerinin oturduğu masanın karşısında kalıyordu. Boş masanın hemen sağ ve sol tarafındaki masalarda ise; muhtemelen Kain'e yakın soylular, onunla görüşmek için burada olan Elitler ve üst düzey komutanlar oturuyordu. Tüm o dallamaların arkalarında bulunan ve dediğim gibi sonsuzluğa doğru uzanıyormuş gibi görünen masalar ise; kaledeki Kravyad ve Rakshasa askerleriyle doluydu ve emindim ki bunlar askerlerin sadece bir kısmıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EVA +18 (Avesta Serisi 1. Kitap)
FantasíaKitap +18 içeriklidir ve yetişkinler içindir. Ölümsüzlerin hâkim olduğu acımasız Avesta topraklarında, insanların çok fazla seçeneği yoktu. Ya açlık ve sefalet içinde yaşayacaklardı, ya da özgürlüklerinden vazgeçip köle olmak zorundalardı. Bu yeni d...