Ertesi sabah kahvaltıya inmemin sebebi; Kain'in tehdidinden biraz da olsa etkilenmem değil, sadece Duncan'ı zor durumda bırakmak istemediğimdendi. Yemek salonunun çift taraflı kapılarından girdiğimde, yine burada ki ilk günlerimde olduğu gibi herkes konuşmayı biranda kesip, dönüp bana bakmaya başladı.
Kimsenin bir türlü sevemediği ve tuhaf gözlerim yüzünden beni yok saymayı tercih ettikleri bir çocukluk geçirmek, bana nezaketin ne kadar önemli olduğunu fazlasıyla öğretmişti. Ancak belli ki; burada gözünü dikip bakmak, hatta karşındakinin de bunun fazlasıyla farkında olması kibarlıktan sayılmıyordu ve benim için maalesef lükstü.
Gözüm Kain'i bulduğu anda, onun da dikkatle beni izlediğini gördüm. Ancak sonra bir anda gözlerini kısarak arkamdaki bir noktaya bakmaya başladı. Kafa karışıklığıyla neye baktığını anlamak için arkama dönerken, sadece birkaç saniyelik o zaman diliminde Duncan'ın da aynı noktaya bakarak telaşla ayağa kalktığını belli belirsiz fark ettim.
Neler oluyordu?
Ben daha kafamı çeviremeden boynuma dayanan keskin metalin soğukluğunu hissettim.
Sonra Victoria'nın nefret dolu sesini duydum. "Sen de benim gibi sevdiğin kişiye dokunamamanın ne demek olduğunu anlayacaksın. Ona muhtaç kalacaksın."
Yutkunmak, hatta nefes almak bile boğazımdaki metalin keskinliğini hatırlatan bir uyarıcı gibiydi.
Korku dolu bakışlarım tekrar Kain'i bulduğunda çoktan ayağa kalkmış nefret taşan gözlerini Victoria'ya dikmişti.
"Bunu sakın yapma." dedi sesindeki tehditkâr tonla.
"Ben de sana aynı şeyi söyledim. Bunu sakın yapma, beni gönderme dedim." diyen Victoria'nın sesindeki yalvarışı ve kederi duymamak mümkün değildi. Bir kaç hıçkırık sesi duyduğumdaysa çoktan ağlamaya başladığını fark ettim.
Ancak Victoria'nın içinde bulunduğu ruh hali Kain'in çokta umurunda değil gibiydi. Aynı ses tonuyla, "Seni yok ederim Victoria, ölmekten beter olursun." demesi ise bunun kanıtıydı sanki.
Gerçekten mi? Belki de şu an biraz huyuna gitmek gerekmiyor muydu Victoria'nın?
Kain'in tavrı, Victoria'nın daha kararlı durmasını sağlamıştı ve elindeki bıçağın ucuyla hafifçe boynumun kenarına bir çizik attı. Açılan yaradan akan kanların boynumda bıraktığı sıcaklığını hissettiğim an, Kain'in ellerinin titremeye başladığını gördüm. Tam o sırada Duncan yavaş ve emin adımlarla, ellerini sanki silahsızım der gibi havaya kaldırıp bize doğru gelmeye başladı.
"Sonradan pişman olacağın bir şey yapmak istemezsin tatlım." dedi sakin bir ses tonuyla. İşte bunun şu an Victoria'nın tam da ihtiyacı olan şey olduğunu düşünüyordum ki, lanet kadın hafifçe ona doğru dönüp, bıçağı boynuma daha çok bastırdı ve bu Duncan'ın olduğu yerde kalmasına sebep oldu.
"Sonradan pişman olmayacağım." dedi nefretle.
Kendime bir şans vermesi gerekenin, yine ben olduğumu düşünüp, sağ elimi yavaşa sırtıma doğru götürdüm ve Duncan'ın verdiği hançere ulaştım. Elim kabzasını kavradığı ansa bakışlarımı Duncan'a çevirdim. Ne yaptığımı görmüştü ve gözleriyle "Hayır, sakın" diyordu sanki. Ancak çaresizce durup Victoria'nın beni öldürmesini beklemeyecektim.
Alacağım ölümcül bir yarada, bir Rakshasa kanı bile beni kolay kolay kurtaramazdı. Çünkü Kain kanımda kendi zehri olacağından bu konuda beni daha önce uyarmıştı.
"Beni anlayacaksın Kain..." diye konuşmaya devam ediyordu Victoria.
Ancak artık söylediklerine değil, yapmam gereken şeye odaklanmıştım. Nabzım deli gibi hızlanmıştı, gözlerimi kapattım. İçimde sanki dışarı çıkmaya çalışan, anlamlandıramadığım titreşimli bir gürültü vardı ve kulaklarımda uğulduyordu. İçgüdülerime güvenecektim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EVA +18 (Avesta Serisi 1. Kitap)
FantasíaKitap +18 içeriklidir ve yetişkinler içindir. Ölümsüzlerin hâkim olduğu acımasız Avesta topraklarında, insanların çok fazla seçeneği yoktu. Ya açlık ve sefalet içinde yaşayacaklardı, ya da özgürlüklerinden vazgeçip köle olmak zorundalardı. Bu yeni d...