5. Bölüm - Rakshasa

21.4K 699 25
                                    

Kendimce arkamdan şeytanlar kovalıyormuş gibi hızlı olduğumu düşünüyordum. Arkama dönüp şöyle bir bakınca bu düşüncemi doğrulamıştım. Ben kapıdan çıkarken Kıvırcık, "Yakalayın şu lanet olasıca kızı!" diye bağırıyordu.

Göz ucuyla, Dacar ve Übery'in ellerini kuruladıkları bezleri yere fırlatıp hareketlendiğini gördüm. Ancak artık onlar için çok geçti. Çünkü ben çoktan kapıdan çıkıp kalabalığın içine karışmıştım bile.

Yüzümde kendinden emin bir gülümseme vardı. Arada sırada arkama bakıp, onlar beni etrafımda yükselen kalabalığın içinde göremese de her ikisini de görebiliyordum. Ne tarafa koşmaları gerektiğini bilmeden; başı kesilmiş tavuklar gibi bir o tarafa bir bu tarafa koşturup duruyor, bir yandan da etraflarına bakıp endişe içinde beni arıyorlardı.

Kendimle acayip gurur duyuyordum. Ağzımdan istemsiz bir kıkırtı çıktı. Başarmıştım, özgürdüm, adrenalin patlaması yaşıyordum... Ancak kahretsin ki iki salağa bakacağım derken önüme bakmıyordum ve hızla birine çarptım...

Çarpışmamız bende duvara toslamışım gibi bir etki yaratırken, karşımdaki kişi için aynı şeyi söylemek güçtü. Çünkü ben kıç üstü yere düşerken, onun yerinden bir milim bile kıpırdamadığını hissetmiştim.

Düştüğüm ansa fark ettim ki; etrafımdaki insanlar ya bende bir sorun olduğunu ve onlara da çarpabileceğimi düşündükleri için yön değiştiriyorlardı, ya da çarptığım kişiden özellikle uzak durmak için... 

Ben bunun sebebinin ilk seçenek olmasını umuyor, düştüğüm yerden bir çırpıda kalkıp tekrar koşmaya hazırlanıyordum. Ancak o anda üstümde bir ağırlık hissettim ve kıpırdayamadım.

Kafamı çevirip dehşet içinde önce omzumdan bastırarak beni yere çivileyen ayağa, sonra bakışlarımı yukarı kaldırıp o ayağın sahibi kadına baktım.

Dacar ve Übery'in olduğu yöne doğru bakıyordu. "Birini mi arıyorsunuz?" diye seslendi onlara keyifli bir sesle.

Gözlerimi bir kaç kez şaşkınlıkla kırpıştırdım. Lanet kadın çok güzeldi. Bir an güzelliğiyle resmen afallamıştım. Üstelik henüz tam olarak yüzünü bile görememiştim çünkü hâlâ Dacar ve Übery'e bakıyordu.

Ruh halim hızla tepetaklak oldu, yenilgiye uğramıştım... Artık kaçmamın bir yolu yoktu ve başım gerçekten beladaydı...

Kahretsin! Bu kadar güzel birinin; etrafında oturan çocuklara eğlenceli masallar anlatması, bunu yaparken de bir yandan arp falan çalması gerekmiyor muydu? Hani şu sözüm ona beyaz kanatlı olanlardan...

Beynime biraz mantık katmak için başımı hızla iki yana salladım ve derin bir nefes aldım. Sonra şaşkınlıktan açık kalmış ağzımdan engelleyemediğim ufak bir hayret nidası çıktı.

Kadın kafasını eğip yüzünü buruşturarak sanki tiksinir gibi bana baktı. Açık sarı saçları dalgalar halinde beline kadar geliyordu. Üstündeki uzun, koyu kırmızı elbise vücuduna tam oturuyor ve kusursuz vücut hatlarını iyice ön plana çıkartıyordu. Elbisenin belden aşağısı dökümlüydü. Yakasında ve kol ağızlarında altın renk işlemeleri vardı. Açıkta kalan kolları teninin kusursuzluğunu ve ışıltısını yansıtıyordu. Güzel dolgun dudakları ve biçimli bir burnu vardı.

Sonra gözlerim gözlerini buldu ve kanım dondu. Beyaza yakın bir mavi...

Olayların ani değişimi yüzünden hâlâ şoktaydım. Ancak gözlerini gördükten sonra bunun öfkeye dönüşmesi uzun sürmedi. Günüm gittikçe daha da güzelleşiyordu.

Onun ne olduğunu biliyordum. O bir insan değildi. Zaten hiçbir insan bu kadar güzel olamazdı. Ondaki güzellikte doğal olmayan bir şey vardı, nefret ettiğim bir şey...

O bir Rakshasa'ydı ya da benim sözlüğüme göre bir pislik. İşin kafa karıştırıcı kısmı ise bunun canımı olması gerekenden çok daha fazla sıkmış olmasıydı.

Elbette hissettiğim hoşnutsuzluğu gizlemeye çalışmadım. Aynı onun yaptığı gibi bende ondan tiksinir gibi yüzümü ekşiterek ona baktım. Ayrıca gözlerimdeki nefreti de görsün istiyordum. Göz göze geldiğimizde kısacık bir an şaşkınlık okundu bakışlarından. Sonra kendini hızla toparlayıp tek kaşını kaldırarak sorgular gibi bana baktı.

Dacar ve Übery çoktan yanımıza gelmişlerdi ama pisliğe yaklaşmıyor, aralarında mesafe bırakıyorlardı. Başlarını önlerine eğip sessiz kalmayı tercih ettiler. Az da olsa kafaları çalışıyordu demek ki...

Tam o sırada arkamda nefes nefese kalmış bir ses daha duydum. Kıvırcıktı gelen, kim olduğunu anlamak için dönüp de bakmama gerek yoktu. Bu yüzden nefretle karşımdaki pisliğe bakmaya devam ettim.

Kıvırcık'ın ses tonu korku ve tedirginlik doluydu. "Efendi Selene." dedi titrek bir sesle. Göz ucuyla onun da kafasını eğip beklediğini gördüm.

Pislik ona bakmadı bile, bir böcekmişim gibi bana bakmaya devam ediyordu. Bakışlarına aynı şekilde karşılık verdim ve bu sadece her şeyi daha da kötüleştirdi.

Eğildi ve beni boynumdan tutup havaya kaldırdı. Ayaklarım yerden kesilirken aynı anda nefesim de kesilmişti.

Ben omzundan ileriye bakıp arkasındaki grubunu incelerken Pislik, "Daha dikkatli olmalısın Darshup." dedi kınar gibi. Normalde onunla aynı fikirde olduğumu söylerdim ancak pek de konuşacak durumda değildim. Ayrıca Kıvırcık'ın da adını öğrenmiştim...Darshup.

Pisliğin arkasında kendisi gibi iki kadın daha vardı. Ondan daha gösterişsiz giyinmişlerdi. Esmer olan gülkurusu, kızıl olansa yeşil renk birbirine benzer uzun elbiseler giymişlerdi. Onlar da bana bakıyor ve keyifli bir şekilde sırıtıyorlardı. Mümkün olsa bende onlara aynı şekilde karşılık verip sırıtacaktım ancak o an nefes alamamakla meşguldüm. 

Rakshasa (Sanskritçe  : राक्षस , rākṣasa ) doğaüstü bir varlıktır. Rakshasalara "insan yiyiciler" ( nri-chakshas , kravyadlar ) da denir.

https://en.wikipedia.org/wiki/Rakshasa

EVA +18 (Avesta Serisi 1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin