11. Bölüm - Kuhn'Tiras

20.5K 715 24
                                    

Saya ile tam 8 yıl geçirecektim...

İlk yıl en zoruydu. Neredeyse sürekli hareket halindeydik. Saya, gittiğimiz her kasabada hastalarla ilgileniyordu. Bazen bir kasabada bir ay kalırken, bazen bir kaç gün sonra bir diğerine doğru yola çıkabiliyorduk. Bana da; şifalı bitkileri ve onları hangi dozda kullanmam gerektiğini, yanıkları ya da kesikleri nasıl tedavi edeceğimi, hatta hastalıkları ve teşhislerini öğretmeye çalışıyordu ama kesinlikle berbat bir öğrenciydim.

Dişini çektirenler, yaralarını tedavi ettirenler, basuru olanlar, ateşli hastalar, doğumlar, kel olup da saç isteyenler, çocuğu olsun isteyenler, kocası ölsün isteyenler, karısı sussun isteyenler, evde kalmışlar, bebeğini aldırmak isteyen köylü kızlar... Liste uzayıp gidiyordu ve Saya'nın her dert için bir çaresi var gibi görünüyordu...

Çoğu bana saçmalık gibi geldiği için bir gün daha fazla dayanamayıp sordum. "Gerçekten o adamın karısının susmasını nasıl sağlayabilirsin ki Saya?"

Alaycılığıma homurdanıp, kafama bastonuyla vurarak tepki verdi. Tam ben bir cevap alamayacağımı düşünüyordum ki, "Adama, karısına çay yapması için; kediotu ile oğul otu verdim." dedi. Sanki bu her şeyi açıklıyordu da...

Boş boş ona baktığımı görünce iyice sinirlendi. "Kediotu ve oğul otu diyorum, aptal çocuk."

Sessiz kalmaya devam ettim, kafama yine bastonuyla vururken, "Bu otların ne işe yaradığıyla ilgili hiçbir fikrin yok değil mi?" diye sordu küçümser bir ses tonuyla. 

Bakışlarım fıldır fıldır etrafta dönmeye başladı. Sanki cevaplar bir yerde yazıyordu da onu arıyordum.

Gözlerini devirdi. "Bu otlar uyku yapar, karısı uyurken adama dırdır yapamaz ya."

Haklıydı ama ben henüz ikna olmamıştım...

"Peki ya koca isteyen kız?"

Yüzünde kocaman bir gülümseme belirirken, "Kadına mate yaprağı verdim." dedi. Söylediği yapraklarla ilgili hiç bir fikrim yoktu. Neyse ki bu sefer benden bir cevap beklemeden açıklamaya başladı.

"İştah keser. Biraz kilo verirse rahat rahat bir koca bulacaktır" dedi sırıtarak.

Kafamı arkaya atıp kahkahalarla güldüm, beni susturmak için bastonuyla tekrar kafama vurması gerekmişti.

"Ah bu acıttı." deyip vurduğu yeri ovuşturarak ona dödüğümde, şikâyet ettiğim için kafama tekrar vuracağından neredeyse emindim.

Ancak Saya tıpkı onu ilk gördüğüm günkü gibi öylece boşluğa bakıyordu. Sanki gözleri açık bir şekilde derin uykudaydı. Dakikalarca dalıp gitti...

En sonunda gözlerini kırpıştırıp tuhaf uykusundan uyandığında, o lanet bastonla tekrar kafama vurup, "Zaten amacım acıtmaktı" diye ara verdiği hayatına kaldığı yerden devam etti...

Gittiğimiz yerlerde insanlar bizi genelde iyi karşılıyorlar hatta çoğu yerde hemen başımıza toplanıyorlardı. Ancak her kasabada da iyi karşılanmıyorduk... Kuzeyde bulunan kasabalar oldukça batıl inançlı ve tutucuydu. Bizim birer cadı olduğumuzu düşünüp bunu da dile getirmekten kesinlikle çekinmiyorlardı.

Yüzümüze karşı, "Maleficium!" diyenler, arkamızdan "Cadı." diye fısıldayanlar varken. Bir de "Defolun fahişeler!" diye bağırıp, sonra korkuyla arkasına bile bakmadan uzaklaşanlar da vardı ki bazen arkalarından kovalarsak ne olur acaba diye düşünmüyor değildim...

Tüm bunların yanı sıra; kötülüğün orospuları olduğumuzu dile getirmekten çekinmeyenler bitmiyor, birde bizi görünce üç kez arka arkaya yere tükürenler ve evlerinin kapısına süpürge asanlar oluyordu. Kapılara asılan bu süpürgeleri toplayıp satmaya kalksak; Saya'nın bu kasabalardan elde ettiği kazancı üçe katlardık.

EVA +18 (Avesta Serisi 1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin