Kitap +18 içeriklidir ve yetişkinler içindir.
Ölümsüzlerin hâkim olduğu acımasız Avesta topraklarında, insanların çok fazla seçeneği yoktu. Ya açlık ve sefalet içinde yaşayacaklardı, ya da özgürlüklerinden vazgeçip köle olmak zorundalardı. Bu yeni d...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
O yatakta tam on beş gün boyunca yattım ve on beş günden sonra bile hâlâ yüzümde ve vücudumda çürüklerim vardı. Koyu mordan hafifçe sarıya dönmeye başlayan çürükler...
Sonra bir gün Nadia beni kaldırdı. Hiç konuşmasa da aslında yüzündeki ifade her şeyi anlatıyordu. Burada onunla geçirdiğim vaktim bitmiş ve kaçınılmaz sonumla yüzleşme zamanım gelmişti. Hafif nemli bir bezle mümkün olduğunca vücudumu temizlemeye çalıştı. Geldiğimde üstümde olan kıyafetleri yıkamıştı ve giyinmeme yardım etti. Renkleri hâlâ beyaza dönmemişti. Buralarda beyaz renk; kıyafet seçimi için pek tercih edilen bir renk olmasa gerekti.
O sırada neden bilmiyorum ama Selene'in yanındaki kızıl saçlı Rakshasa'nın, gözlerimle ilgili söyledikleri geldi aklıma. İçimde huzursuzluk yaratan bir his vardı.
"Nadia" diyerek dönüp bana bakmasını bekledim. Yaptığı işe ara vermeden, kafasını hafifçe çevirerek bana baktı. "Efendim tatlım."
Kaşlarım, soracağım soruya alabileceğim cevapları düşünerek istemsizce çatılmıştı. "Gözlerim de bir tuhaflık mı var?"
Gülümsedi ve gözlerini kaçırıp sadece, "Eşsizler" diyerek geçiştirmeye çalıştı. Ancak bu bir cevap değildi. Değil mi?
"Yani?" diye direttim.
Derin bir nefes aldı ve yaptığı işe ara verip, "Bir dakika bekle" dedi. Ardından odadaki tek dolapta bir şey aramaya başladı. Bir süre sonra; elinde, aradığı kırık bir ayna parçasıyla yanıma gelip, yüzünde kendini zorladığı belli olan bir gülümsemeyle, "Kendin görmek istemez misin?" diye sordu ve aynayı bana uzattı.
Ne görebileceğimle ilgili tedirginlik yaşıyordum ve gözlerime verilen tuhaf tepkiler de durumuma pek yardımcı olmuyordu. Yavaşça aynayı gözlerime doğrulttum ve nefesimi tuttum.
Nadia içten bir sesle bana destek olmak ister gibi, "Çok güzeller, menekşenin ve turkuazın en güzel tonları." dedi.
Menekşe ve turkuaz mı? Bakışlarımı aynadaki yansımama çevirdim. Göz bebeklerimin üst kısmı menekşeye yakın bir eflatundu, alt kısımları ise turkuaz...
Kafa karışıklığım yüzüme de yansımış olacak ki tedirginlik içinde açıklamaya çalıştı. "Gözlerin..." diyerek duraksayıp elini omzuma koydu. "İnsanların bunu sana bir kusurun varmış gibi göstermelerine izin verme, sakın onlara aldırış etme."
Bu son söyledikleri gözlerimin renginden bile tuhaftı. Neden bunu bir kusur olarak göreceklerdi ki? Ne demek istediğini soramadım. Çünkü o sırada kapı açıldı ve nabzım tavan yaptı. Tuttuğum nefesi yavaşça bıraksamda tam olarak rahatladığım söylenemezdi çünkü gelen Darshup'du. Beni hızlıca baştan aşağı süzmesini izledim. Yüzüne kendinden emin bir gülümseme oturttu. "Güzel sonunda aramıza katılmışsın."