Beni tam da suçüstü yakaladığı yerde, yine aynı ağacın altına oturup beklemeye başladım.
Bekledim...
Bekledim...
Bekledim ama gelmiyordu.
Ertesi gün yine gittim ve yine yoktu.
Sonraki gün tekrar gittim hâlâ görünürde yoktu. Ancak henüz pes etmeyecektim...
Bir hafta geçmişti ve istemediğim zaman burnumun dibinden ayrılmayan Rakshasa, demek ki ihtiyaç anında ortadan kayboluyordu.
Acaba o yapmamış olmayabilir miydi?
On gün olmuştu...
Artık gerçekten tüm bunları yapanın o olmadığını düşünüyordum.
Kesinlikle bunu yapan o değildi... İyi ki bu on gün içinde karşıma çıkıp, saçmalıklarımı duymamıştı. Tam bir rezillikti. Benim için neden böyle şeyler yapacağını düşündüğümü soran, o alaycı ses tonunu resmen duyabiliyordum.
Hem zaten belli ki çoktan korkutacak başka avlar bulmuştu.
Kahretsin, ne düşünüyorum ben böyle, bana neydi?
İyi ne yaparsa yapsın, gerçekten umurumda değildi. Kes şunu Eva, kes şunu...
Artık bir Rakshasa sorunum olmadığına göre, rahatça ormana gidebilirdim işte.
O gün; yanıma yedek çamaşır da alıp, tuzakları kurduktan sonra gölde vakit geçirmeye karar vermiştim. Lance'in korkusundan uzun süredir göle gitmiyordum. İki parçalı çamaşırımı, elmamı ve sıkıcı kitabımı da alıp hızla yola koyuldum.
Göle girmeden önce hep yaptığım gibi; bir süre sessizce oturup her şeyi duymaya çalışarak, etrafta kimsenin olmadığından emin oldum.
Hızlıca üstümdekileri çıkarıp kendimi suya bıraktım. Müthiş bir histi. Su ne soğuk, ne sıcaktı. Balıklar arada bacaklarımı gıdıklayıp yerimden hoplamama sebep oluyor ve bana kahkahalar attırıyorlardı.
Saatlerce yüzdüm, nefesimi tutup suya dalıp çıkıyor, suyun altında gözlerimi açıp balıklara bakıyor, kendimce ellerimle balık yakalamaya çalışıyordum. Artık ellerim iyice buruş buruş olunca, çıkıp tuzakları kontrol etme vaktinin geldiğine karar verdim.
Elbiselerimi bıraktığım yere doğru yüzüp, belime kadar sudan çıkmıştım ki, şaşkınlıkla yerlerinde olmadıklarını gördüm. Hay lanet, başka bir yerden mi suya girmiştim?
Kıyı şeridi boyunca dikkatle gözlerimi gezdirdim. Evet, muhtemelen başka bir yerden girmiştim. Tam arkamı dönüp gidiyordum ki, "Sanırım aradığı şey bende." diyen o tanıdık sesi duydum.
Bir an boş bulunup sese doğru döndüm. Ardından; çıplak olduğumu fark ettim ve ne yaptığımı fark eder etmez de bir çığlık koparıp, kırk yıllık denizcileri utandıracak birkaç küfürle birlikte tekrar suya girdim.
Oradaydı işte. Yüzünde haince bir gülümsemeyle ağaca yaslanmış, kollarını göğsüne kavuşturmuş bana bakıyordu. Yerde hemen yanında da kıyafetlerim duruyordu.
Küfürlerden oluşan tiradıma, takdir eder gibi uzunca bir ıslık çalarak karşılık verdi. "Vay canına!" derken dudağı seğirdi ve "Bu küfürleri, daha sonra kullanmak üzere bir kenara not etmeliyim." diye devam etti konuşmasına.
Utancım hızla öfkeye dönüştü. "Belki de sadece bir ayna edinmelisin." dedim düz bir sesle.
Kafasını sanki bu söylediğimi ciddi ciddi düşünür gibi hafifçe yana eğerken, o lanet olasıca dudakları yine seğirdi. "Belki de edinirim."
Sonra yaslandığı yerden doğruldu ve göle doğru bir adım atıp, "Ya da belki de, sadece seni yüzerken daha çok yakalamalıyım."
"Çok beklersin."
Bir daha asla gölün yakınlarına bile gelmeyecektim. Hatta o an, ormana da tekrar gelmemeye karar verdim. Bu arada da suyun derinliklerine doğru geri geri gidip, berrak sudan vücudumu göremeyeceği kadar uzaklaştım.
Bu sırada yüzünde pis bir gülümsemeyle beni izlemişti. "Peki, madem öyle bende elimdeki tek şansı kaçırmayayım o zaman." deyip üstündeki beyaz gömleği tek harekette çıkardı.
Lanet olasıca buğday teni ve geniş omuzları... Göbek deliğinin hemen alt kısmından başlayıp, pantolonunun içinde doğru devam eden ince bir şerit halindeki kılları göğsünde daha azdı ve adamın her yeri kastı.
Beni izlediğini biliyordum ama bakışlarımı ondan ayıramıyordum. Gözlerim en sonunda gözlerini bulduğunda, omzunu silkerek küstah bir şekilde gülümsedi.
Öyle dehşete düşmüştüm ki korku dolu sesli bir iç geçirdim. Pantolonunu çıkarmaya başladığı ansa kendime geldim ve "Ne yapıyorsun!" diye ciyakladım.
Bir müddet bunu düşündü. Sonra umursamazca omuzlarını silkip sanki yaptığı şey çok normalmiş gibi, "Yüzmeye hazırlanıyorum. Seni bilmem ama ben her zaman çıplak yüzerim." dedi.
Ardındansa arsızca göz kırptı. "Ayrıca ben seni çıplak gördüysem, durumu eşitlemek için senin de beni görmen gerekmez mi?"
Gözlerimi birkaç defa şaşkınlıkla kırpıştırdım. Şaka yapıyor olmalıydı? Sonra hiç duraksamadan bir anda pantolonunu indirdi. Çıplak Tanrılar aşkına! İç çamaşırı diye bir şeyden haberi var mıydı acaba?
Tek elimle gözlerimi kapatarak, diğer elimle onu kışkışlar gibi bir hareket yapıp, "Kes şunu! Hemen kıyafetlerini giyi ve git buradan!" dedim. Kıkırdadığını duydum ama tek bir cevap bile vermedi.
"Kes şunu diyorum!" diye tekrarladım ama sonra göle girdiğinin habercisi olan su seslerini duydum.
Elimi hemen yüzümden çektim. Bakışlarım hızla kıyafetlerimi aradı. Hemen sudan çıkıp giyinebilirdim ama yerlerinde yoktular. Kahretsin!
Bunların hiç biri benim için iyiye işaret değildi. Şimdi ne bok yiyecektim? Kaçmamın yolu yoktu. Başım büyük beladaydı. Şans yine benden yana değildi bugün, zaten ne zaman olmuştu ki?
Ellerimle göğüslerimi ve bacaklarımın arasını kapatmaya çalıştım. Nerede olduğunu anlamak için suda etrafımda dönüyordum. Ama hiçbir yerde yoktu.
Birkaç dakika geçti ve başım dönmeye başlayınca durdum. Su sesinden nerede olduğunu anlamaya tekrar çalıştım ama sadece kendi hızlanan soluklarımı duyuyordum.
Sonra onu hissettim. Tüylerim diken diken oldu ve ürperdim. Tam arkamdaydı, biliyordum ama ona dönemiyordum, hatta resmen hareket bile edemiyordum. Kafamı zar zor hafifçe sola döndürüp, göz ucuyla da olsa onu görmeye çalıştım. Orada öylece duruyordu.
Lütfen aklınıza takılan bir şey olduğunda yorumlarda benimle paylaşın, cevap vermekten mutluluk duyarım.
Olumsuz her eleştirinizle kendimi ve kitabımı geliştirmemi sağlarken, her olumlu düşüncenizle günümü aydınlatırsınız.
Kendinize çok iyi bakın, cuma günü görüşmek üzere...
Okuyacak kitabınız bol olsun, keyifli okumalar
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EVA +18 (Avesta Serisi 1. Kitap)
FantasyKitap +18 içeriklidir ve yetişkinler içindir. Ölümsüzlerin hâkim olduğu acımasız Avesta topraklarında, insanların çok fazla seçeneği yoktu. Ya açlık ve sefalet içinde yaşayacaklardı, ya da özgürlüklerinden vazgeçip köle olmak zorundalardı. Bu yeni d...