42. Bölüm - Shadowmon

3.3K 336 14
                                    

Soytarı'nın, tek elini kaldırıp yanındaki askerlere işaret etmesiyle birlikte, ikisi de yerinden fırlayıp kollarımdan tutarak beni arkadaki arabalardan birine doğru çekiştirmeye başladılar. Korkudan dizlerim titriyordu...

Ayak diredim.

"Bırakın!" diye bağırdım ama faydası yoktu. Yanından geçerken Kedi Kadın'ın korku dolu bir iç geçirdiğini duydum.

Gözlerim çaresizce ona döndü. "Lütfen Saya'ya haber ver! O beni bulur." Gözlerini kırpıştırdı ama cevap vermedi.

Askerler beni çekiştirmeye devam ederlerken arkamı dönüp tekrar şansımı denedim.

"Lütfen, yalvarırım haber ver!" Bu sefer, kafasını belli belirsiz tamam der gibi salladığını gördüm.

Başım çok büyük beladaydı ama Saya beni bırakmazdı biliyordum...

O, bir yolunu bulur ve benden asla vazgeçmezdi.

Bu sırada askerlerden biri en arkadaki vagonun kilitli kapısını açtı. Bir anda içeriye ışık dolunca, benim yaşlarımdaki en az beş kızın daha içeride olduğunu ve korku dolu gözlerle askerlere baktıklarını gördüm.

Hay lanet! Bu da nesiydi? Neler oluyordu?

Kolumu tutan asker, basamaklardan çıkmam için beni ileriye doğru ittirerek kolumu bıraktı. Yutkunarak ona baktım, kafasıyla devam et der gibi vagonu işaret etti.

Başka şansım yoktu. Bu yüzden, yavaşça basamakları çıktım. Son basamağa gelip içeri girdiğim an kapıyı kapatıp beni karanlıkta bıraktılar.

Kapıyı kilitlediklerini ve ayak seslerinden dükkâna doğru ilerlediğini duyabiliyordum. Hemen arkamı dönerek kapıyı yokladım.

İçerideki kızlardan biri sıkılmış gibi, "Boşuna uğraşıyorsun." dese de bir süre daha denemeye devam ettim.

Bir başka ses huysuzca, "Denemedik mi sanıyorsun?" diye sordu. Sanki boşa gürültü yapıyormuşum gibi bana kızdıklarını hissettim. Tepkim içgüdüseldi. Onların neyi deneyip, denemedikleri o an umurumda bile değildi.

En sonunda iç çekerek vazgeçtim, omuzlarım yenilgiyle çöktü. Gözlerim karanlığa iyice alışmıştı. Net olmasa da en azından kimin nerede oturduğunu görebiliyordum. İçeride benimle beraber yedi kız daha vardı.

Yavaşça yere oturdum ve sesimdeki titremeye engel olamadan, "Neler oluyor?" diye sordum.

Arkalarda oturanlardan biri, "Shadowmon'a götürülüyoruz. Beni yakalayıp arabaya getirirlerken, Shadowmon'a iki günlük yolumuz kaldığından bahsediyorlardı." diyerek içerdeki herkesin kendi kendine aynı anda mırıldanmasına sebep oldu.

Demek kapıyı kontrol etmeyi denemiş ama birbirlerine ne oluyor diye sormayı daha düşünememişlerdi.

Tanrılara dualar edenler, ağlayanlar, kendine yakalandığı için lanetler okuyanlar, annesine seslenenler...

En sonunda ortalardan gelen umut dolu bir sesin, "Belki de bir kan kölesi oluruz." demesiyle kısa bir süre içinde tüm mırıltılar kesildi.

Bir başkası heyecanla, "Hatta belki de bir kan gelini." dedi.

Hepsi birden yine aynı anda; umarım, keşke, lütfen öyle olsun... Diyerek mırıldanmaya başladı.

Günüm bir şekilde berbattan, dehşet vericiye geçmiş şimdi de hızla cehennem azabına geçmek üzereydi.

Böyle şeyler söyleyebildiklerine inanamıyordum. Hepsi bana göre; ya deliydi, ya da kaçırılırken kafalarına sert bir darbe almışlardı.

Kan gelini; bir Rakshasa için diğer kan kölelerinden farklıydı. Adı üstünde geliniydi ama elbette evlilik yoluyla değil... Gelinin kanı, onu seçen Rakshasaya ait ve başkası için yasak olurdu.

EVA +18 (Avesta Serisi 1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin