(Nihat Bey odasında resim yaparken Ömer de resim yapmaya karar verir. Nefes almasını bile zorlaştıran, göğsünde bir ağırlık gibi duran şeyleri boyalar aracılığıyla içinden atmak, biraz olsun daha iyi hissetmek ister. Tuvalin karşısına sandalye çekip oturur, fırçayı eline alır. Fakat bir saat boyunca fırça elinde, hiçbir şey çizemeden sadece tuvali izleyerek oturur.
Fırçayı bırakıp resim defterini açar, bir şeyler çizmeye başlasa da çizdiklerini karalayıp kağıtları buruşturup atar. Öğle arası saati geldiğinde Taci ve Gülten'in evlerine götürmek için hazırladığı resmi depodan alıp çilingir dükkanına gider.)
Taci: Ömer, hoş geldin!
Ömer: Hoş buldum, bunu getirdim sana.
Taci: O ne? (Tezgahın arkasından Ömer'in elinde ne olduğunu göremez, Ömer'in yanına geçer.)
Ömer: Evinize asmanız için resim istemiştiniz ya benden, onu yaptım. Gamze'yle birlikte verecektik aslında ama (Gözleri dolar, bakışlarını kaçırır.)
Taci: (Ömer'in iyi görünmediğini fark eder.) Ömer? Bir şey mi oldu? (Ömer'in hediye paketi yaptığı resmi alıp tezgaha bırakır.) Gel oturalım şöyle. (Taburelere geçerler.) Ne oldu, anlat.
Ömer: Dün, hayatımın en kötü günlerinden birini geçirdim. Bitmek bilmedi, arka arkaya hiç durmadan bir şey oldu. Nefes alamadım artık, hala da alamıyorum.
Taci: (Elini Ömer'in omzuna koyar.) Ne oldu oğlum ya? Birine bir şey mi oldu?
(Ömer, dün olanları ve bu sabah Gamze'yle konuştuklarını Taci'ye özetler.)
Ömer: Anlamaya çalışıyorum Gamze'yi, hak da veriyorum ama ben de üzgünüm. Ben de korkudan, endişeden kendimi kaybettim dün.
Taci: İkiniz için de çok zor, kardeşim. Ne diyeyim bilemedim. Gamze'nin dediği gibi biraz uzak kalmak iyi gelir.
Ömer: Ama ben uzak kalmak istemiyorum. Evde bir şeye ihtiyacı var, nasıl? Midesi bulanıyor mu, ne yapıyor, bir an aklımdan çıkmıyor.
Taci: O da seni düşünüyordur.
Ömer: Elimden geleni yapıyorum, en iyi şeyi yapmaya çabalıyorum ama yine de hata yapıyorum. Ne yaparsam yapayım olmuyor, yetmiyor. Yetemiyorum. En iyiyi yapsam bile yetersiz kalıyorum.
Taci: O nasıl laf öyle Ömer, kavga etmişsiniz alt tarafı. Hemen büyütme bu kadar. Biz de Gülten'le tartışıyoruz, kavga ediyoruz, birbirimizi kırıyoruz ama barışıyoruz. Her zaman güllük gülistanlık olmaz ki ilişkiler.
Ömer: İlk kez boşanırdık dedi ama.
Taci: E ama oğlum sen de cımbızla kelime seçip kendini üzüyorsun.
Ömer: Seçtiğim kelime üzülmeyecek bir kelime mi?
Taci: Yani hoş olmamış öyle demesi ama ihtimal söylemiş. Böyle olurdu demiş.
Ömer: İhtimal olarak da olsa aklından geçti ama ben asla söylemezdim böyle bir şey.
Taci: (Gülümser.) Sen sanki boşanma davası açıp kızı mahkemelere sürüklemedin
Ömer: (Taci'ye sert bir bakış atar.) O zaman farklıydı.
Taci: (Ömer'in üstüne gitmek istemez, konuyu tekrar bugünkü tartışmalarına getirir.) O da oğlu için endişelenmiş, sonra bir de bebeği için telaşlanmış. Aynı gün içinde iki evladının canı için korkmak, kolay mı? Sen de çok korkmuşsundur ama anne, o. Bir de şimdi hamile ya hassas, duygusaldır. Gülten geçen gün izlediğimiz dizideki bir sahneye hıçkıra hıçkıra ağladı ki öyle ağlanacak bir sahne de değildi. (Gülümser.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖmGam: Yeniden
FanfictionÖmGam Yeniden: Ömer dizisinin çifti ÖmGam için yazılmış alternatif bir hikaye. 27. Bölümden devam edecek şekilde yazdım. Okuyan/okumaya başlayacak kişilere şimdiden iyi okumalar, umarım beğenirsiniz.