Bu can sıkıcıydı içeri girmek istemiyordum. Mezarlıkları severdim ama şimdi benden almıştı sevdiklerimi. Yakın arkadaşım bana düşman olmuştu. Ölüler onlar zararsız bedenler bazıları sadece kemikti. Onlardan ne zarar gelebilirdi ki?İnsanlar neden mezarlıklardan korkarlardı anlamamışımdır. Umurumda da değil zaten şuan mezarlığın önünde kaç dakikadır dikeliyoruz bilmiyorum.
Emir elindeki gülleri diğer koluna geçirdi. Boşta kalan kolunu belime dolarken "buradayım" demişti. Ona döndüm gülümsedi "seni bekliyorlar" dedi.
Kafamı salladım. Bir adımdı değil mi? Şimdi ise mezarlığın sınırlarının çok fazla içerisindeydik.
İlerledik...ilerledik ölüler kendi aralarında konuşurlar mıydı? Eğer konuşurlarsa annem eminim bir sürü arkadaş edinmiştir.
Ama çok saçma ölü adı üstünde dediğim gibi ruhsuz bedenler neyse ve işte karşımdalardı. Boylu boyunca uzanmış iki cansız beden. Toprak kokuyorsunuz ben...severim toprak kokusunu ama size yakışmamış be annem. Hele sana Güneş ahh bak sana gül getirdim. Hem de on dört tane annem sana da İzmir güllerini getirdim. Mermerden yapılma mezarlarının karşısına geçtim.
Gözlerimi ikisinin üstünde gezdirdim. Topraktaki çiçekleri tazeydi. Kim bakmıştı bunca zaman onlara benden başka kim dokunmuştu onlara toprakları ıslaktı hangi hakla su dökerdi kimdi bu. Yutkundum istemsizce kaşlarım çatılmıştı onlar orada yatıyorlardı ve ben kendimi onlardan uzak hissediyordum.
Bu normal miydi? Elbette ki normal onlar sadece bedenleri ve kendileri çok uzaktaydı. Burası onlara yakın olabileceğim tek yer ama yine de yakın değildi işte. Yanlarında iki kişilik daha yer vardı. Biri benim için diğeri ise o adam için mezarlarının üstünde kocaman Göngör ailesi yazıyordu. Bu adil değildi o adamının cansız bedeni buraya yatırılamazdı. O yakılmalıydı asla ama asla onların yanına yatırılmasına izin vermeyecektim.
Elimde annem için olan İzmir gülleri vardı. Emir'in elinde ise ablam için olan kırmızı güller vardı. Annemin adının yazılı olduğu taşın yanına koydum çiçeklerini. Emir ablam için olanları uzatmıştı onları da ablamın adının yazılı olduğu taşın kenarına koymuştum. Göz yaşlarım daha fazla dayanamayacaklarını haykırıp akmaya başlamışlardı.
Güçsüz kalmıştım sanki biri arkamdan kafama cam şişe geçirmişti. Dizlerimin bağı çözüldü ve mermerin kenarına yığılmıştım. Elimi toprağın üstünde gezdirdim. Karnıma tekme yemiş gibi hissetmiştim. Bağıra bağıra ağlamak istiyordum. Ama sadece sessizce göz yaşlarım dökülmüştü. Ayağa kalkmaya çalıştım Emir tutmasa yeri boylayacaktım. Kalkmaya mecalim yoktu. Sırtımı mermere dayayıp yere oturdum.
Emir de karşıma bana ağlama artık diyen gözleriyle bakıyordu. Açık mavi gözleri koyulaşmıştı. Kaşlarını çatıp bana bakmaya başladı. Umurumda değildi kaçıncı kez başkasının yanında ağlıyordum. Emir aniden bana sarılmıştı kollarının arasında küçücük kalmıştım. Hafif parfümünün kokusu doldu burnuma rahatsız edici değildi aksine rahatlatıcıydı. Ellerini saçlarımın arasından geçirdi kalbi hızla atıyordu. Bu daha şiddetli ağlamamı sağlamıştı.
Emir sessizce "ağlamandan nefret ediyorum" demişti. Kendine daha fazla bastırdı.
Hıçkırıklara boğulmuştum adeta...gözlerim şişmiş olmalıydı. Kaç saattir buradayız bilmiyorum. Hala Emir'in kollarının arasındaydım. Emir hiç şikayet etmeden bana sarılmış ve ağlamayı kesmemi beklemişti. Sabrına hayranım koca adam. Ahh kendimi ağladığım için aptal gibi hissediyordum. Yine de ağladığım gerçeğini değiştirmezdi. Ahh umurumda değil. Emir kafasını yana eğip bana baktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi ve Siyah
ChickLitHayat saçma bazen en kötü ne olabilir ki diyerek yaşamak lazım. Yani en kötü ne olabilir ki?