Selda'dan
İçimde sessiz vaveylalar kopuyor içine düştüğüm bataklıktan her geçen saat daha batıyorum. Kanadı kırık kuşun çırpınışlarını andırıyor çaresiz çırpınışlarım.
Girdiğim sorgu odasında ağabey dediğim adamın suçsuz olduğuna dair sözlerini dinledim. Uzun boylu, iri yapılı, siyah gözlerinden öfke akan adam, Ateş'in konuşmasına bir türlü izin vermiyordu.
Bulut'un hain planının bir parçası olmayacaktım gerekirse sonsuza kadar savaşacaktım. Bu savaş oyununda biz galip gelecektik, Bulut Kılıç değil."Olay mahallinde ne işin vardı, o güvenlikçileri neden öldürdün?" Adamın sesi demir kadar sertti. Bu adam, neden Ateş'e karşı kin doluydu, yoksa Bulut'un adamı olabilir miydi?
"Bu saçmalık. Asıl tehlike dışarda." Ateş'in sesi ile kendime geldim. Gerçeği söylemek için neyi bekliyorum ki, zaten buraya girmek için zor izin almıştım.
"Ateş hiçbir şey yapmadı. Asıl suçlu Bulut Kılıç," dedim. Odadaki polisler, bana baktı. Başımı Ateş'e doğru çevirdiğimde kaşları çatılı bir şekilde bana baktığını gördüm. Derin bir nefes aldım. Bulut'un söylediklerini anlatmaya başladım.
"Bulut Kılıç, Ateş Onur'un ikiz kardeşi. Bulut, annesinin kendisini terk ettiğini düşündüğü için kardeşinden intikam almak istedi. Bir şekilde Ateş'i o metro istasyonuna çekti. Ateş oraya gittiğinde Ateş'i bayılttı. O iki güvenlikçiyi öldürdü. Polise ihbar verdi bunu da güvenlikçilerin birini telefonunu kullanarak yaptı. Polise ihbar yapan güvenlikçi değil, güvenlikçinin telefonunu kullanan Bulut Kılıç'ın ta kendisiydi."
"Kardeşini koruyor. Kendi kafasından bir hikaye uydurmuş," diyen Komisere baktım. Bu adam, ben ve Ateş'ten ne istiyordu? Önce Ateş'in konuşmasına izin vermedi, şimdi de benim konuşmama izin vermiyor. Hızla oturduğum sandalyeden kalktım. Ellerimi masanın üzerine koydum. Öne doğru eğildim. Öfke ile bakan siyah gözlerinin hedefi şimdi ben olmuştum.
"Ben hikaye filan uydumuyorum. Gerçeği söylüyorum."
"Sen olay yerinde bile değildin." Sesi şüpheli çıkmıştı. Bunca şeyi nereden bildiğimi sorguluyordu. Halbuki zaten nereden bildiğimi söyledim ama inanamakta ısrarcıydı. Okan Kılıç'tan bir kez daha nefret ettim. Eğer Bulut'u kayıtlara ölü olarak geçirmeseydi şimdi doğru söylediğimi anlayacaklardı deli muamelesi görmeyecektim.
"Anlamıyorsun değil mi, diyorum size bütün bunlar Bulut Kılıç'ın oyunu."
"Ölüler canlanamamaz." Kimse bana inanmıyordu gerçi elimde sahte ölüm belgesi olsaydı bende inanmazdım. Sonuçta bu adam elindeki ölüm belgesinin sahte olduğunu bilmiyor ki. Kafayı sıyrılacaktım şimdi. Bulut'un yaşadığını nasıl ispatlayacaktım.
"İki ölü adam ve muazzam bir felakatimiz var," diye fısıldadım yada fısıldadığımı sandım.
"Kurbanlardan biri arayıp suçlamalarda bulundu ve sen oradaydın." Komiser bu sözleri Ateş'in gözlerinin içine bakarak söyledi.
"O, Ateş değildi." Sesim olduğundan fazla çıkmıştı.
"Olay mahallinde iki zümrüt ok bulduk. Kayıp güvenlik kamera görüntülerinden bahsetmiyorum bile." Aramıza katılan daha önce hastanede karşılaştığım tıpkı bana benzeyen kadın, benim gözlerimin içine bakıyordu. Gözlerinde şaşkınlık vardı. Onu ilk gördüğümde aklımı kaybettiğimi sanmıştım. Tıpa tıp birbirimize benziyorduk. Ateş'e baktığımda karşımda duran kadın gibi şaşırdığını gördüm.
"Sen tıpkı bana benziyorsun," diyen kadına baktım. Uzun uzun bu konu üzerinde konuşmak isterdim ama önce Ateş'i kurtarmalıydım.
"Son kez diyorum Ateş, o iki adamı öldürmedi," dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bitmesin Hikayemiz (Hayalet Serisi 2) #Tamamlandı#
Mistério / Suspenseİş çıkış saatinin en kötü kısmı geride kalınca, Avrupa Yakasına giden yolda trafikte sıkışıp kalmaktı. Kolumdaki saate baktım telefonumun zil sesiyle yüksek sesle nefes alarak telefonu arabanın torpidosundan aldım arayan evi gözetleyen, Eren ve Far...