Ufuk'tan
Bir şeyleri hatırlamaya çalışıyordum ama yok hatırlamıyorum. Hatırlamasam da televizyonda gördüğüm haber yangınların ortasında kalmışım gibi hissettirdi.
Şu an hastanenin morgundaydık. Hatırlayamadığım karımı teşhis edecektim."Yapamam." Karımı hatırlamasam da onun ve doğmamış bebeğimin yakılarak öldürülmüş olma düşüncesi bile beni cehennem ateşinde yakıyordu.
"Sen hala konuşuyor musun lan, ablamın başına ne geldiyse senin yüzünden oldu," diye bağıran simsiyah gözleri öfke ile bakan adama yaşlı gözlerle baktım.
Bir insan hiç hatırlamadığı biri için gözyaşı döker miydi? Belki de hiç tanımadığı kişi karısı olursa dökerdi. Şu an öyle bir haldeyim ki sanki görünmeyen bir el nefesimi kesmek için boğazıma yapışmıştı.
"Dur!" Önüme geçen isminin Taha olduğunu öğrendiğim adam yakamdan tutup sırtımı duvara çarptı. Kalbimin acısı o kadar fazlaydı ki sırtımdaki acı yanında hiçbir şeydi.
"Taha kendine gel. O, Selda ablanın kocası." Önüme geçen kısa boylu, siyah saçlarını at kuyruğu yapmış kadın, Taha'yı sakinleştirmeye çalıştı. Taha, kadının kolundan tuttu. Geriye doğru attı. Kadın sandalyeye takılıp yere düştü.
"Nida sakın karışma. Şu an içim kan ağlıyor. Öfkemin kurbanı sen olursun," diye bağırdı. Nida denen kadın çikolata kahvesi gözlerini bana çevirdi. Acıyan gözlerle bakıyordu gökyüzü misali mavi gözlerimin içine. Bende kendime acıyordum, karımı hatırlamıyorum ama onun için acı çekiyordum. Bu nasıl histi böyle?
"Taha yanlış yapıyorsun." Nida düştüğü yerden kalktı. Taha hışımla, Nida'nın yanına gitti.
"Karışma bu işe," diye bağırdı. Elini duvara geçirdi. Onlar tartışırken, sarsak adımlarla morga girdim. Gözümün önüne gelen bulanık görüntülerde yüzünü seçemediğim biri vardı. Elimi başıma götürdüm. Başıma şiddetli bir ağrı girmişti.
"İyi misiniz efendim?" Seçemediğim görüntü kayboldu bir anda. Uzun boylu, sarı saçlarını açık bırakmış, su yeşili gözleri kıpkırmızı olmuş hemşireye baktım. İyi filan değildim. Kalbimde amansız bir acı vardı. Sanki tedavisi olmayan bir hastalığa yakalanmıştım.
"Gökşen," diyen kadın yanımıza geldi. Kadın, bana doğru döndü. Kadın ela gözlerini bana çevirince ağlamaya başladı. Ensesine kadar gelen siyah saçları darmadağınıktı.
"Handan," diyen hemşire, kadının kolunu tuttu. Onları da bırakıp adım adım ilerledim. Sedyeye doğru ilerlediğimde adam gözlerimin içine baktı. Bal rengi gözlerinde hiçbir duygu belirtisi yoktu. Adam gözlerimin içine onay bekleyen bakışlarla baktı. Başımı salladım.
Adam çarşafı açtığında yüzü yanmış kumral saçları darmadağınık olmuş kadına dair tanıdık gelecek bir şey var mı diye baktım ama diyemiyordum hiçbir şey.
Titreyen ellerimle çarşafı açtığımda kadının tenine baktım. Karnı kesici bir alet ile deşilmiş olmalıydı. Kalbi de yerinden çıkarılmıştı. Gördüğüm görüntü ile elimi ağzıma kapattım. Yere doğru eğilip midemde ne varsa çıkardım."Abla," diye bağıran Taha yanıma geldi. Gözü sadece vahşice katledilen belki de karımdan başkasını görmüyordu. Nedense orada yatan cesedin karıma ait olduğunu hissetmiyordum. Kalbimde amansız acı nefessiz kalmama devam ediyordu ama onun karım olduğuna inanmıyordum.
Morgan çıktım. Titreyen bacaklarımdan dolayı yürümekte zorlanıyordum.
Hastaneden çıkınca rüzgarın esintisi yüzümü yalayıp geçti.
Hatırlamaya çalıştım. Bir bilinmezliğin içinde ilerliyor gibiydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bitmesin Hikayemiz (Hayalet Serisi 2) #Tamamlandı#
Mystère / Thrillerİş çıkış saatinin en kötü kısmı geride kalınca, Avrupa Yakasına giden yolda trafikte sıkışıp kalmaktı. Kolumdaki saate baktım telefonumun zil sesiyle yüksek sesle nefes alarak telefonu arabanın torpidosundan aldım arayan evi gözetleyen, Eren ve Far...