Ölmek mi, Yaşamak mı?

124 32 58
                                    

Selda'dan

İçimde tarifi imkansız bir acı vardı. Ateş'e bakıyordum. Biz birbirimize söz vermiştik. 'Ne olursa olsun elimizi bırakmayacaktık' Ateş her zaman sözünü tutardı. Peki neden kalbim yangın yeri, neden acı çekiyorum?
Handan Hemşire ve karşımdaki kızıl saçlı kadın birbirlerine sarıldı.
Bende yaşlı gözlerle, Ateş'e baktım.
Omzumda hissettiğim el ile başımı kaldırdım.
Burak ile göz göze geldim. Korku dolu gözlerle Ateş'e bakıyordu.

"Burak, ağabeyim ölüyor," diye bağırdım. Buğulu gözlerle bakmaya başladı. Sessizlik aramızda ettiğimiz bir yemin gibiydi. Bir daha ne ben konuştum, ne de Burak konuştu.

"Ona bir şey olmayacak kardeşim," diyen Burak'a buğulu gözlerle baktım.

"Canım hiç yanmadığı kadar çok yanıyor," dedim. Sözlerimden sonra, Burak, beni güvenli limanına aldı. Güvenli liman dediğim Burak'ın güven saçan kollarıydı. Ateş'i sedyeye yatıran görevliler kendi aralarında konuşmaya başladı.

"Yirmi yedi yaşlarında erkek. Kurşun yarası. Nabzı atıyor ama çok kan kaybetmiş. Kurşun içerde kalmış. Bilinci kapalı," diyen uzun boylu, ensesine kadar gelen düz kumral saçlı sağlık görevlisi, karşısında duran Doktor'a bilgi veriyordu. Doktor steteskop ile Ateş'in kalbini dinledi. Elindeki feneri gözlerine tuttu.

"Hasta komplikasyon geçiriyor hemen ameliyathaneyi hazırlayın," dedi. Kalbim korku ile atıyordu. Baş dönmem arttı. Ne zaman korksam korkuya bağlı baygınlık geçirirdim. Bedenim kasılmıştı sanki. Kendimi un çuvalı gibi yere bıraktım.

Nisan 2015
İstanbul

Zaman yaşlandıkça duyarlaşıyor, hissizleşiyordu. Zaman ilerledikçe duygularım değişiyordu. Son zamanlarda bizim mekan dediğimiz yerde oturuyorduk. Ateş hariç hepimiz bir aradaydık. Ateş son zamanlarda çok sık ortadan kayboluyordu.
Onu çok merak ediyorduk. Telefonum çalınca ayağa kalktım.

Kimsenin yanında konuşamazdım sanırım çocukluktan gelen bir travmaydı. Asker yeşili olan duvara yaslandım. Kafenin hemen girişinde şu an benim durduğum yerin karşısında büyük boy ayna duvara asılmıştı.
Geçen hafta enseme kadar kestirdiğim kahverengi düz saçlarım dağılmıştı. Üzerimdeki bej rengi ceketin kenarı yırtılmıştı.

Üçüncü kez çalan telefonum ile düşüncelerimi geri plana attım. Elimde tuttuğum telefona baktım. Telefonun ekranında Ateş'in ismini görünce yüzümde gülümseme belirdi. Telefonu hemen açtım.

"Ateş." Sesim şen şakrak çıktı. Ama telefonda Ateş'in yerine başka bir adamın sesini duydum. Kaşlarım çatıldı.

"Kimsiniz?" diye sordum. Adamın söylediklerinden sonra elimdeki telefon büyük bir gürültü ile yere düştü.
Elimi saçıma geçirdim. Kesinlikle yanlış anlamıştım. Ateş ölmüş olamazdı. Gözüm karardı. Yağmur duygularıma tercüman olmak ister gibi yağıyordu.
Kendimi karanlığın kollarına bıraktım.

Kendime geldiğimde hastane odasındaydım. Her zaman olduğu gibi kolumda serum takılıydı. Bir anda bayılmadan önce yaşadıklarım gözümün önüne gelince çığlık attım. Kolumdaki serumu çıkardım. Kolumdan kanlar akmaya başladı. Gözümden akan yaşları sildim.

"Ateş," diye bağırdım. O sıra kapı açıldı. Beni kollarına alan kişiyi biliyordum. Küçükken arkadaşım dediğim, büyüdükçe başka duygu seline kapıldığım adamdı. Ufuk'un yağmur sonrası toprak kokusunu anımsatan kokusunu hissedebiliyordum.

"Ateş," diye bir kere daha bağırdım. Kalbim hızla atıyordu.

"Selda kendine gel kardeşim." Ateş'in sesi kulaklarımda yankılanıyordu. Ufuk'tan bir adım uzaklaştım.

Bitmesin Hikayemiz (Hayalet Serisi 2) #Tamamlandı#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin