Meyus

87 27 150
                                    

"Hastayı kaybediyoruz." Kulaklarımda yankılanıp duruyordu. Hemşirenin bin bir zorlukla beni çıkarması ile sırtımı soğuk duvara yasladım. Sanki Dünya ile bağlantımı kopartmıştım. Kalbim yangın yeriydi. Odadan çıkan uzun boylu, yirmi üçlü yaşlarında, civciv sarısı saçlarını at kuyruğu yapmış, yeşil gözleri hüzün ile bakan Doktor ile hızla ayağa kalktım. Ani yaptığım hareket yüzünden başım döndü, gözlerim karardı.

"Ateş iyi mi?" dedim. Kadın derin bir nefes aldı.

"Üzgünüm hastayı kaybettik." Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Yoğun bakım servisinin kapısının açıldığını görünce kadını itekleyip kapanmak üzere olan kapıdan hızla girdim. Hemşire, Ateş'in yüzüne beyaz çarşafı örtüyordu.

"Durun," diye bağırdım. Ateş'in yanına koştum. Titreyen elimle çarşafı açtım. Ateş'in buğday teni bembeyaz olmuştu, dudakları mosmordu. Titreyen elimi Ateş'in yüzüne götürdüm. Teni buz gibiydi.

"Ateş," diye fısıldadım. Sesimi duyunca ayağa kalkmasını istedim ama hiçbir tepki yoktu.

"Ateş," diye bağırdım. Kalkmıyordu. Ateş'in kolundan tutup silkelemeye başladım. Kolumdan tutan kadını itekledim. Kadının kahverengi gözlerine bakarak konuşmaya başladım.

"Bırak beni, Ateş'in uyanması lazım o çok üşümüş Ateş soğuğu sevmez ki." Ateş'in solmuş yüzüne baktım. Kolundaki titreyen elimle Ateş'i silkelemeye başladım.

"Ateş uyan çok üşümüşsün sen soğuğu sevmesin ki. Bak hastalanırsın sonra kalk hadi. Ateş uyan," diye bağırdım. Ateş'e kalp masajı yapmaya başladım. Uyanmalıydı. Ölümün adı Ateş'in ismi ile yan yana gelince hiç yakışmıyor ki.

"Hanımefendi, Ateş Bey öldü," diyen kadının yüzüne bakmadan bağırdım.

"O, beni bırakmaz sadece benimle küçükken oynadığımız gibi oyun oynuyor. Birazdan uyanacak 'ben, kardeşlerimi bırakıp hiçbir yere gitmem' diyecek." Sesimi Ateş'in sesi gibi kalın ve tok çıkarmıştım. Kalp masajı yapmaya devam ediyordum bir taraftan da monitöre bakıyordum. Yoktu ince çizgilerden başka bir şey yoktu.

"Ateş," diye bağırdım. Kolumdan tutan kişinin yüzünü görmesem de kokusundan Ufuk olduğunu biliyordum. Ufuk, beni kendine çekti. Başımı göğsüne yasladı.

"Kendine gel inci tanesi," dedi. Nasıl kendime gelebilirdim, ağabey dediğim adam, beni bırakmıştı. Ufuk'un desteği ile yoğun bakım servisinden çıktık. Başımı kaldırdığımda Burak ile göz göze geldim.

"Ateş öldü tam da beni affetmişken 'sen, benim kardeşimsin' demişken beni bırakıp gitti. Kalbime saplanan hançerden nasıl kurtulacağım," dedim. Gözlerimden akan yaşları hızla sildim. Ufuk'un güven kokan kollarından çıktım. Serdar sırtını yaslamış ağlıyordu. Hepimiz ağlıyorduk bize bu zamana kadar ağabeylik yapan adamı kaybetmiştik.

Koridorda koşmaya başladım. Arkamdan sesleniyorlardı ama durmuyordum. Hastane duvarları üzerime geliyor gibiydi. Kendimi dışarıya zor attım. Hava birden karardı bardaktan boşalırcasına yağmur yağmaya başladı. Başımı gökyüzüne kaldırdım. Yağmur damlaları ahenkle yüzüme iniyordu. Dizlerimin üzerine çöktüm üzerimdeki kelebek desenli beyaz elbise rüzgarın etkisi ile uçuşuyordu.
Yağmur damlaları ahenkle yüzüme inmeye devam ederken içimdeki yangını söndürmek ister gibi bağırmaya başladım.

"Neden, neden acı çeken, kaybeden taraf ben oluyorum. Benim mutlu olmam suç mu, bir kez yüzüm gülünce neden sonra acı çekiyorum?" Gözlerimi kapattım deli gibi ağlamaya başladım. Verdiğim sözü tutamamıştım bir daha 'asla ağlamayacağım' demiştim ama ağlıyordum.

Bitmesin Hikayemiz (Hayalet Serisi 2) #Tamamlandı#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin