Acı insanoğlunun içine öyle bir işlerdi ki bazen acıyı iliklerine kadar yaşayan kişi bile ne olup bittiğine anlam veremezdi. Kan gölünün içinde kaybolup gidiyor gibiydim. Çığlıklarım mutfak dolaplarına çarpıyordu. Ufuk korku dolu gözlerle bana bakarken, bende yürek yangınıma yardım isteyen bakışlar ile bakıyordum. Zira bebeğimi kaybetmek üzereydim belki de kaybetmiştim.
Kaybetme düşüncesi aklıma düşünce bir kez daha bağırdım."Bebeğim." Ayağa kalkmaya çalıştım ama nafile bir çabaydı. Sonra uzaktan bir yerden Ateş'in sesini duydum. Sonra yüzümde bir ıslaklık hissettim.
Gözlerim yavaşça açıldığında görüş alanıma Ateş girdi. Işıktan dolayı gözlerimi kırpıştırdım. Etrafıma baktığımda Ufuk'un odasında olduğumu gördüm. Şimdilerde ikimizin yatak odasındadık. Ayrı bir eve çıkmak istememiştim, Ufuk'ta düşünceme saygı duymuştu. Ailem bunu doğru bulmasa da ben uzun yıllar boyunca onlarla aynı evde yaşamıştım zaten. Olanlar film şeridi gibi gözümün önüne gelince çığlık atarak yataktan kalktım.
"Bebeğim." Ateş gözümün önüne gelen kumral saçlarımı geriye attı. Yüzümü avuçlarının içine aldı.
"Şşt, sakin ol bebeğin iyi," dedi ilk kez Ateş'in sözlerine inanmıyordum. Zira beyaz geceliğimin kana bulandığını görmüştüm. Deniz mavisi gözlerimi karnıma çevirdiğimde hiçbir sorun olmadığını gördüm. Beyaz geceliğim de kan izi yoktu. Ateş'e baktığımda gülümsedi.
"Sadece rüyaydı," dedi. Elimi karnıma sardım. Rüya değil, kabustu. Kabusum da Ufuk'la yaşadığım anları tekrar yaşayıp üstüne üstlük bebeğimi kaybetmiştim.
"Kabustu," diye fısıldadım. Hamile kadınlar kabuslarında daha önce yaşadıkları anları yaşayıp daha sonra hayatların da çok değer verdiği şeyleri kaybetmekle yüz yüze gelebilir miydi, bunun cevabını bilmiyordum ama tam da bunu yaşamıştım. Ufuk'la daha önce yaşadığım anı tekrar yaşayıp daha sonra Ufuk'u kurtarmak isterken, bebeğimi kaybetmiştim.
Başımı cama doğru çevirdiğimde Ufuk'un dağılmış halini gördüm. Yüzünde yaşadığı acının izleri vardı. Onu bu hale benim kabuslarım getirmişti. Çığlık atarak ağlamaya başladım. Zira kaybetme korkusu baş gösterdiğinde çaresiz kalırdık ve ben iliklerime kadar kaybetme korkusunu yaşayıp çaresiz kalmıştım çareyi de bağıra bağıra ağlamakta bulmuştum. Ateş sımsıkı sarıldı anında sarılışına karşılık verdim.
"Ateş, bize izin verir misin?" Ufuk'un sesi titriyordu onu böyle gördükçe suçluluk psikolojisi ile dolup taşıyordum. Ateş gittikten sonra ayak ucuma Ufuk oturdu. Saçlarımı okşamaya başladı.
"Sakin ol inci tanem, sana söz veriyorum ki hiç kimse bebeğimize zarar veremeyecek," diye fısıldadı.
"Korkuyorum," diye fısıldadım. Sesim ağladığımdan dolayı boğuk çıkmıştı.
"Korkma umudunu kaybetme bebeğinin babası yaşadıkça kimse bebeğine zarar veremez inci tanem," dedi. Gülümsedim içine düştüğüm umutsuzluğa rağmen umut doğmasını sağlıyordu. Elimden tuttu gardolaba doğru ilerledi. Gardolabın sürgülü kapısını açıp zümrüt yeşili elbiseyi çıkardı. Elbisenin önü incilerle süslüydü.
"Giyin gel inci tanem," dedi. Merak etsem de her zaman yaptığım gibi sorgulamadan istediğini yaptım. Elbiseyi giyinip, dağılan saçlarımı taradım. İki ayda saçlarım sırtıma kadar gelmişti. Gözlerim Zümrüdüanka dövmesine takıldı. Dövme tam ense kökümdeydi. Sanki Tabutçu, bana bir şeyleri ispat etmek istediği için tam ense köküme imzasını atmıştı. Başımı iki yana sallayıp odadan çıktım.
"Selda son zamanlarda iyi değil." Burak'ın sesi düşünceli geliyordu. Odada sadece Ateş ve Ufuk vardı. Demek ki Burak'da vardı ama gelmemişti. Belki de diğerleri de vardı ama yanıma gelmemişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bitmesin Hikayemiz (Hayalet Serisi 2) #Tamamlandı#
Bí ẩn / Giật gânİş çıkış saatinin en kötü kısmı geride kalınca, Avrupa Yakasına giden yolda trafikte sıkışıp kalmaktı. Kolumdaki saate baktım telefonumun zil sesiyle yüksek sesle nefes alarak telefonu arabanın torpidosundan aldım arayan evi gözetleyen, Eren ve Far...