Ağustos 2018
Acı.
Dört bir tarafımı sarmıştı. Önce Çiğdem'in ve doğmamış bebeğinin, sonra Gülce'nin ölümüne sebep olmuştum.
Ben yaşamayı hak etmiyordum. Benim etrafımda bulunan herkes, benim yüzümden acı çekiyordu.
Ateş'in mezarlıkta canhıraş feryatları kulaklarımda yankılanıyordu.
Uçurumdan aşağıya doğru baktım.2 Saat Önce
Kolumdan tutan kadının desteği ile ayakta duruyordum. Gülce'yi tabuttan çıkardılar. Belki bir gün hepimiz bu beyaz çarşafa sarılıp toprağa verileceğiz ama şu an tek düşündüğüm 'kardeşim' dediğim kadının, benim aptallığım yüzünden bu halde olmasıydı.
Köhne düşüncelerim beynimi ele geçirmişti.Gülce'yi kazdıkları mezarın içine koydukları an kolumdan tutan kişinin elinden kurtulup mezara doğru yalpaya yalpaya koştum.
Canhıraş feryatlarıma yağan yağmur eşlik etti."Gülce'm," diye bağıran Ateş'i gördüğüm an olduğum yerde kalakaldım. Ben, acılı adamın yüzüne nasıl bakacağım şimdi? Başımı gökyüzüne kaldırdım. Gözlerimden akan yaşlar yağmur damlaları ile yarışıyordu sanki.
"Allah'ım benim ömrümden al, Gülce'mi, bana geri ver," diye bağıran ağabeyime baktım. Dizlerimin üzerine çöktüm. Elimi ağzıma kapattım. Başımı gökyüzüne kaldırdım. Yağmur damlaları yüzüme iniyordu.
"Gülce'm," diye bağıran Ateş'in canhıraş feryatlarına daha fazla dayanamayıp, ayağa kalktım. Ateş'in yanına gittim. Kolunu tuttum. Okyanus misali mavi gözleri, deniz mavisi gözlerimin kadrajına girdi.
"Özür dilerim," diye fısıldadım. Sesim pürüzlü çıkmıştı. Başını iki yana salladı.
"Beni yalnız bırak," dedi. Ağzımdan çıkan hıçkırığa mani olamadım. Ateş, beni görmek istemiyordu. İki adım geriye gittim. Gözüm mezarlığa takılınca o tarafa doğru koşmaya başladım. Gülce'nin üzerine tahta koyan Serdar'ın kolunu tuttum. Ela gözleri içine geçmiş kıpkırmızı olmuştu. Siyah düz saçları alnına dökülmüştü.
"Yapma, Gülce ölmüş olamaz. O uyuyordur bilirsiniz küçükken 'uykusu çok ağır' diye hep kızardınız." Ateş'ten tarafa döndüm. Gülce'nin ölümünü kabullenemiyordum bu yüzden kendi bulduğum bahanelere birinin destek çıkmasını bekliyordum. Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur soğukluğunu bedenime armağan ederken tek derdim Gülce'nin ölmediğine ikna etmeye çalışıyordum.
"Ateş bir şey desene sen değil miydin, 'ölüm uykusuna mı yattın' diye her sabah onunla dalga geçen." Kolumdan tutulup sert bir şekilde Ufuk'un göğsüne çarptım. Yüzünü görmeden yağmur sonrası toprak kokusu burnuma dolmuştu.
"İnci tanem, Gülce öl-dü," diye son kelimeyi heceleyen sevdiğim adamın gökyüzü mavisi gözlerinin içine baktım. Yağmurun etkisiyle yüzüne yapışan saçlarını yolmak istedim bir an. Ellerimi Ufuk'un göğsüne koyup itekledim. Bir adım benden uzaklaştı.
"Öl-me-di," diye heceleyerek mezara baktım. Gülce'nin üzerine toprak atıyorlardı. Hareketleri hızlıydı sanki 'bir an önce bitsin' der gibiydiler.
"Durun," diye bağırdım. Kimse duymuyordu sesimi. Ufuk kolumdan tutup sürüklemeye başladı.
"Ufuk bırak, beni neden anlamıyorsunuz, Gülce ölmedi o uyuyor olmalı," diye gücümün son kırıntılarını kullanmak istedim ama duymuyordu. Ne sevdiğim adama, ne de 'ağabey' dediğim adamlara sesimi duyurabiliyordum. Siz hiç sesinizi birilerine duyurmak için ecel terleri döktünüz mü? Gülce dökmüştü, Özlem Teyze dökmüştü, şimdi de ben döküyordum. Onlar o iblislerden kurtulmak için dökerken, ben, Gülce yaşıyor diye ecel terleri döküyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bitmesin Hikayemiz (Hayalet Serisi 2) #Tamamlandı#
Mistério / Suspenseİş çıkış saatinin en kötü kısmı geride kalınca, Avrupa Yakasına giden yolda trafikte sıkışıp kalmaktı. Kolumdaki saate baktım telefonumun zil sesiyle yüksek sesle nefes alarak telefonu arabanın torpidosundan aldım arayan evi gözetleyen, Eren ve Far...