Selda'dan
Aklım ile mantığım birbirine karışmış beni yangınların ortasında bırakmıştı sanki. Elimi belirginleşen karnıma götürdüm. Bugün yine her şeyin başladığı yere gelmiştim. Nida sayesinde, kanlı notların sahibinin elinden kurtulmuştum ama kanlı notların sahibinin, bana gerçekleri söylediğinden beri aklım ve mantığım yerinde değildi.
Artık kanlı notların sahibinin kim olduğunu biliyordum ama kanlı notların sahibinin bilmediğim gerçekleri yüzüme tokat gibi çarpması daha dün gibi aklımdaydı.2 Ay Önce
Gözlerimi zar zor açtım. Başımda şiddetli bir ağrı vardı. Elimi başıma götürdüm. Ne olmuştu en son? En son yatağımda bugün olanları düşünüyordum. Bir annenin, bir eşin çaresiz çırpınışlarını düşünüyordum. Yiğit'in vahşice katledilmesini düşünüyordum. Boğazımın kuruluğunu gidermek için su içecektim. Mutfağa gittiğimi hatırlıyorum. Gözlerimin önüne gelen nefretle harmanlanmış siyah gözler ile yerimden hızla kalktım. Başıma vuran oydu.
Ama neden? Mutfağımda konuştuğu yabancı kadın kimdi?Kapının menteşesinin çıkardığı cızırtı ile başımı kapıya doğru çevirdim. İşte tam karşımda duruyordu. Artık her şeyi anlıyordum. Kahramanmaraş'ta garsonun korku dolu gözlerle, ona bakmasını, o defteri bulmam hiçbir şey tesadüf değildi.
İnsanoğlu birçok kez hayal kırıklığı ile karşı karşıya gelirdi. Şaşkınlıkla karşımda duran kadına bakıyordum. Ona güvenmiştim ama o, beni hayal kırıklığına uğratmıştı.
Güven inişli çıkışlı merdivene benzer. İnsanoğlu bir kez güvenini yitirirse bir daha kolay kolay kimseye güvenemezdi.
Güçlükle ayağa kalktım. Üzerimdeki şaşkınlığı biraz olsun atmıştım."Sen kanlı notların sahibi misin?" Komik bir şey demişim gibi gülmeye başladı. Zar zor sustu.
"Evet." İki hece dört harften oluşan söz öbeği insanın canını yakabilir miydi?
"Neden?" Sorumu cevapsız bırakıp beni yerle bir edecek cümleyi kurdu.
"Taha Özdemir, senin kardeşin değil. O, senin amcanın oğlu."
"Ne?" Bacaklarımın bağı çözüldü. Arkamdaki gümüş rengi kanepeye düştüm. Kanlı notların sahibi elime bir telefon tutuşturdu.
"İzle ve gör." Sesi yırtıcı bir kuş gibi çıktı. Elim titreyerek videoyu başlattım. Görüntülerde yirmi dokuzlu yaşlarında, sarı saçları dağılmış, kahverengi gözleri kıpkırmızı olmuş bir adam belirdi. Adam, bana çok tanıdık geliyordu. Adamın hemen yanında yirmi ikili yaşlarında, uzun boylu, siyah saçları alnına dökülmüş, çimen yeşili gözleri suçlulukla bakan bir adam belirdi. Adamın kucağında bir bebek vardı.
"Engin Bey bu hiç doğru değil." Adam utana sıkıla Engin denen adama bebeği uzatırken bunları diyordu.
"Mehmet, ben Engin Özdemir'im, o adam, benim kızımı kaçırdı. Ben nasıl ki kızımı bulamadıysam, Göktuğ'da bulamayacak." Kalbim ağzımda atmaya başladı. Bu adam, benim babam mı?
"Taha Özdemir, Engin Özdemir'in oğlu olacak bundan sonra. Didem, oğlumuzu doğumda kaybettiğini bilmeyecek. Yıllarca öldüğünü zannettiği kızımız için gözyaşı döktü zaten." Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Babam, benim ölmediğimi biliyor muydu, niye kurtarmadı o zaman beni?
Gerçekler kalbe keskin bıçak gibi saplanır. İnsanoğlu başta inkâra başvurur inanmak istemez. Sonuçta söz konusu 'babam' dediği adamdır. Elimdeki telefona ne zamandır bakıyordum bilmiyorum. Ekranı kapanmıştı. Telefonun ekranından dağılmış halime baktım.
Gerçekler tam karşımda duruyordu. Boş bakışlarımı telefondan bir an olsun ayrılmıyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bitmesin Hikayemiz (Hayalet Serisi 2) #Tamamlandı#
Mystère / Thrillerİş çıkış saatinin en kötü kısmı geride kalınca, Avrupa Yakasına giden yolda trafikte sıkışıp kalmaktı. Kolumdaki saate baktım telefonumun zil sesiyle yüksek sesle nefes alarak telefonu arabanın torpidosundan aldım arayan evi gözetleyen, Eren ve Far...