...Ay'ı ihtişamlı yapan ışığı mıydı yoksa, Gece'si miydi?
Herkesin dıştan göründüğü gibi olduğunu zannederdim. Sanki tek mutsuz benmişim gibi, her kötülük benim başıma gelmiş gibi hissederdim.
Saatlerce İzmir'in sahilinde oturur gülüşen insanları izlerdim. Her biri mutluydu. En önemlisi yanlarında onları seven insanlar vardı. Oysaki benim? Tektim. Okula gider gelir, kimseyle arkadaşlık kurmazdım. Kuramazdım. Her sınıfta mutlaka olurdu benden bir tane. Sınıfın en sessiz, kimseyle arkadaşlık kurmayan ama en çalışkan öğrencisi. Yaşıtlarıma göre oldukça minyon tipliydim, yanlarında küçücük kalırdım.
İlkokulda arkadaşlarım vardı ancak ortaokula gidince biraz daha içime kapandım, bir kaç kişiyle konuşurdum. Liseye geçince her şey daha kötü bir hal aldı. Hepten sakinleştim, sessizleştim. Sınıfın en ücra köşesinde en arka sırada oturur öylece dersi dinlerdim. Teneffüslerde çok nadir sıramdan kalkar lavaboya giderdim velahut kantine. Sınıftaki erkeklerin sataştığı, kenarda köşede sıkıştırmaya çalıştığı kızlardan biriydim.
Genelde kitaplarda kızlar böyle tiplere aşık olurdu. Kendisine en çok sataşana, kenarda köşede yakınlaşmaya çalışanlara. Ancak benim midemi bulandırıyorlardı. İstemediğim halde biri bana yaklaşıyorsa ondan hoşlanmaz aksine nefret ederdim.
Kitabımı okur, derslerime çalışırdım. Saatlerce müzik dinler kendimi bulmaya çalışırdım.
On sekiz yıllık hayatımda bir erkekten bile hoşlanmadım. Okuduğum romanlarda aşkı için her şeyi yapan erkekleri beğendim. Aşkı için güçlü kalan kadınlara hayran kaldım.
Şimdi bende bir roman karakteri oldum... Tolunay'la tanışmadan bir kaç saat önce kendi romanımı yazmaya başlamıştım, belki de yüzlerce sayfa oldu ancak bitmedi, bitiremediler. Zamanla Tolunay'da benimle yazmaya başladı, ne ben ve Tolunay yazmaktan yorulduk nede onlar kalemizi kırmaya çalışmaktan.
Uzun uzun anlatmak geliyordu içimden ama anlatmakta istemiyordum... Dedim ya ruhum dengesiz bir ergen gibiydi.
Tolunay'ı izliyordum. Gecenin bir köründeydik, eve geldiğimizde saat gece yarısını geçmişti. Dün gece Nermin teyzelerde kalmıştık. Sabah Nermin teyzeyi görmemiştim, görsem de annem hakkında konuşmayacaktım.
Tolunay'ın aldığı alyanslar parmaklarımız da yerini almıştı. Bana göre böyle bir zamanda mutlu olunabilecek bir sebepti.
Sevgi teyzeler kalmamız için çok ısrar etmişti ancak Tolunay eve gelmek istemişti. Sebebini sormadım, anlatırdı çünkü. Şimdiyse yataktaydık, Tolunay derin bir uykuya dalmış bense onu izliyordum. Bir elim avuç içlerindeydi diğeriyse saçlarının arasında kaybolmuştu. Dudaklarımdan akan nefes yüzüne düştü.
İçinde yaşıyordu her şeyi, benimle paylaşmıyordu, bu da şüphe etmeme sebep oluyordu. Nasıl bir yuva kuracaktık? Tolunay'ı gördüğümü sanıyordum ancak sadece onun bana gösterdiği kadarını görebiliyordum, bana söylediği kadarını duyabiliyordum. Derin bir iç çektim, anlatırdı bana biliyordum ancak ya anlattığında her şey için geç olursa? O zaman ne yapacaktık?
"Sakın beni bırakma olur mu?" diye fısıldadım, saçlarındaki elimi kıpırdatarak. yüzünü karanlıktan ötürü çok net göremiyordum, zaten her noktasını ezbere bildiğim adamı karanlıkta bile görebilirdim.
"Sende beni." Tolunay'ın uykulu sesi sayesinde boşluğa düştüm.
Kaşlarımı çatarak ona biraz daha yaklaştım, "Sen uyumuyor musun?"
Yastığında kıpırdanma olunca kafasını salladığını anladım, "Uyuyamadım."
"Tolunay..." devam edemeden beni böldü. "Aklındaki sorular beynini yiyor biliyorum." dedi sıkıntılı bir sesle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY'IN GECESİ
ChickLitBir savaşçı dünyaya geldi... Doğar doğmaz bir savaşın içinde buldu kendini. Hayatı boyunca savaştı, binlerce ok fırlatırdı bedenine, hepsinin yarasını kendi sardı, kendi iyileştirdi. Büyük savaşa girdi, binlerce orduya karşı kazandı. Yaralandı, arka...