...Asla ümitsizliğe düşme; ama düşersen de çalışmanı sürdür.
-Edmund BurkeHiç bir harf bir araya gelip de kelime oluşturamazdı. Hiç bir kelime bu acıyı tarif etmeye yetmezdi. Öyle bir yüktü ki taşımak ağırdı. Kapanan sadece Tolunay'ın gözleri değildi, benim en güzel anlarımdı. Bağırdım, boğazımı yırtarcasına, aydınlığı karanlığa boyarcasına.
Kafamı Tolunay'ın göğsüne yasladım ve acıyla inledim, "Tolunay! Lütfen yapma!"
Uzay ağlıyordu, "Kardeşim yapma! Sakın! Beni bırakma!"
Ayda soğukkanlılığını koruyordu. Ama gözlerinden yaşlar akıyordu. Onunda içi yanıyordu.
Ambulans görevlileri içeriye girene kadar kimse hareket edemedi. Ambulans görevlileri içeriye hızla girdi, polis arabalarının siren seslerini duydum, gelen ambulans görevlisi sedyeyi dikkatlice yere koydu iki kişi tutarak Tolunay'ı sedyeye koydu, bir görevli kolumu tuttu, "Hanımefendi lütfen sakin olun." dedi ve beni Tolunay'ın yanından uzaklaştırdı. Ayda hala ceketi tutuyordu.
"Nabzı çok yavaş, kan kaybetti, karnından vuruldu, kurşun içeride." dedi Ayda sedyeyi dışarı sürerken. Peşlerinden titrek bacaklarımla yürümeye devam ettim.
Korkuyordum. Hiç bir şeyden bu kadar korkmamıştım, Tolunay'ı kaybetmekten korkuyordum.
Uzay arkamda belirdi ve belimi tutarak hızlı hızlı yürümeme sebep oldu. Tolunay'ı ambulansa yerleştirirken Uzay'dan uzaklaştım ve hızla ambulansa bindim. "Neyi oluyorsunuz?" diye sordu kadın görevli.
"Nişanlısıyım." dedim tereddüt etmeden.
Ambulansın kapıları kapanmadan önce dönüp ardıma baktım. Uzay ve Ayda arabaya biniyorlardı. Ambulans hareket etti. Tolunay'ın elini tuttum, gözümden akan yaş elinin üzerine düştü. "Yapma Tolunay. Lütfen." dedim mırıltıyla. Kıpırdamadı.
Gömleğini yırttılar ve ilk müdahaleyi yaptılar. Gözlerimi Tolunay'dan ayırmadım. Ne yaptıklarını umursamadım.
"Tolunay gözlerini aç lütfen." dedim tekrardan. Gözlerimden yaşlar bir yağmur gibi hızlı hızlı yağıyordu. "Hayallerimiz var bizim," dedim gözümden bir damla yaş daha akarken. "Daha evleneceğiz, bebeğimiz olacak. Çok güzel bir baba olacaksın." dedim. Hayali bir an gözümün önüne geldi. Minicik bir bebek, Tolunay'ın kollarının arasında. Burukça gülümsedim.
"Kalp atışları gittikçe düşüyor. Çok kan kaybetmiş! " dedi kadın görevli ve sonunda o acı ses duyuldu. Nefesim tökezledi. Adam elini kalbinin üzerine koydu ve kalp masajı yapmaya başladı.
Daha bir saat önce kalbini avuçlarımın içine bırakmıştı, senin için atıyor demişti. Şimdiyse kalbi durmuştu. Benim için nefes alan tek varlık nefes almayı bırakmıştı. Bu bana cezaydı. Bu bizim aşkımıza en ağır cezaydı.
Adam bir kaç kere daha devam etti. "Tolunay lütfen! Yalvarırım! Beni bu dünyada tek başıma bırakma!" dedim yüksek sesle.
Adam devam etti masaj hareketlerine. İçimden dualar ettim, yalvardım Allah'a. Ona bir şey olmasın Allah'ım. Onun acısını bana gösterme. Lütfen.
Sonunda makinanın o acı sesi sustu, adam ellerini çekti ve yorgun bir nefes verdi, kalbi yeniden atmaya başlamıştı. "Kurşun oldukça riskli bir yerden isabet etmiş, hastaneye kadar dayanamayabilir." dedi erkek görevli ve makinaları kontrol etti. Kadın görevli ön tarafa bakan cama vurdu, "Hüseyin abi hızlı ol!" diye bağırdı. Elimle tuttuğum ceket tamamen kan olmuştu, kadın elimdeki ceketi aldı ve bastırmam için pamuk verdi elime. "Sıkı sıkı tut." diye tembih etti ve elindeki kağıdı doldurmaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY'IN GECESİ
ChickLitBir savaşçı dünyaya geldi... Doğar doğmaz bir savaşın içinde buldu kendini. Hayatı boyunca savaştı, binlerce ok fırlatırdı bedenine, hepsinin yarasını kendi sardı, kendi iyileştirdi. Büyük savaşa girdi, binlerce orduya karşı kazandı. Yaralandı, arka...