***
...Ağladım gözyaşlarım düştü ateşe, yine de bu yangını söndüremedim.
Ahmet Kaya
Hayat bu. Karşımıza ne çıkaracağı hiç bir zaman belli olmaz. Canı isterse acı çıkarır karşımıza, canı isterse mutluluk. Biz ise seçtiği şanssız insanlar. En mutlu görünen insanın bile mutlaka bir sıkıntısı vardır...
Yattığım yerden ayağa kalktım ve etrafa bakındım.
Kocaman bir şehrin ortasındaydım. Binalar yıkık dökük. Kimisinin çatısından alevler yükseliyordu. Üzerimdeki pembe renk elbiseye baktım. Neresiydi burası? Çıplak ayaklarımla yürümeye devam ettim, "Kimse yok mu?" diye bağırdım etrafıma bakınırken. Çevrede hiç kimse görünmüyordu. Etrafıma deli gibi bakınmaya başladım. "Tolunay..." diye avazım çıktığı kadar bağırdım. Kimse yoksa o vardı. Tolunay beni yalnız bırakmazdı. Biliyordum.
Biraz daha ilerledim. Bir anda karşımda biri belirdi. Yüzünü tam olarak göremiyordum. Elimi ona doğru uzattım, dokunduğum yerde bir anda bir ateş yükseldi.
Siyah bulutlar etrafı kıskaç altına aldı. "Neler oluyor..." diye mırıldandım kendi kendime. Önüme üç tane köpek çıktı. Her birinin dişi sivriydi, beni yakalasalar kesinlikle öldürürlerdi. Bir anda biri kolumu yakaladı. Yüzüne bakmak için kafamı çevirdim.
Tolunay...
"Tolunay..." diye fısıldadım. "Burası neresi?" diye sordum. Köpeklere doğru sürüklemeye başladı beni, "Eve gidelim Tolunay." dedim ona yalvarır gibi.
"Olmaz." dedi keskin bir sesle. Köpeklere git gide daha çok yaklaşıyorduk. "Bu sen değilsin." diye bağırdım yüzüne doğru. Durdu. "Hayır bu benim ufaklık..." dedi boş bir sesle. Kafamı iki yana salladım, "Bu sen değilsin! Olamazsın." diye serzenişlerde bulundum.
Beni dinlemedi kolumdan tutup sürüklemeye devam etti. Köpeklerin önüne gelince kolumdan tuttuğu gibi beni köpeklerin önüne attı.
Dizlerimin üzerinde yere çöktüm. "Sizin olsun." dedi ve ağır adımlarla yürümeye devam etti.
Kafamı kaldırıp köpeklere baktım. Yüzüme doğru hırladılar ve bir anda üzerime atladılar...
Nefes nefese kalmış bir şekilde uykudan uyandım. Elimi göğüs kafesime koydum ve derin bir nefes çektim içime. "Ne gördün?" diye sordu Tolunay telaşla. Kafamı iki yana salladım, konuşamıyordum. "Ben sana su getireyim." dedi ve hızla yataktan kalkıp odadan çıktı.
"Hayır Gece... Sadece bir rüya..." diye mırıldandım kendi kendime. Odaya göz gezdirdim. Tolunay'ın odasındaydım. Tolunay elinde tutuğu su bardağını bana uzattı, "Sakin ol." diye destek verdi ben suyu içerken. Sudan bir kaç yudum aldıktan sonra Tolunay'a uzattım. Bardağı alıp yere koydu ve yatağın önünden dolanıp yanıma geldi.
Yatağa oturup sırtını başlığa yasladı. Kafamı göğsüne yasladım. Dudaklarını saç diplerime bastırdı. "Ağrın var mı?" diye sordu. Kafamı iki yana salladım uykulu bir şekilde. Hava aymıştı. Güneş odanın penceresinden bir hırsız gibi gizli gizli sızıyordu.
"Rüyanda ne gördün?" dedi buz gibi bir sesle.
Omuz silktim hafifçe, "Önemsiz."
"Anlat." dedi emir verir gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY'IN GECESİ
ChickLitBir savaşçı dünyaya geldi... Doğar doğmaz bir savaşın içinde buldu kendini. Hayatı boyunca savaştı, binlerce ok fırlatırdı bedenine, hepsinin yarasını kendi sardı, kendi iyileştirdi. Büyük savaşa girdi, binlerce orduya karşı kazandı. Yaralandı, arka...