61.BÖLÜM: "ZAKKUMUN ZEHRİ"

580 70 40
                                    

Hafife alma, aşk vurur insana...
Bu kadar kolay sanma delikanlım...

Bu şarkıyı Tolunay'a armağan ediyorum. Bir kaç bölümdür Tolunay- Gece sahnesi yazarken hep söyledim ahahahhahh 

Her birinize iyi okumalar :)

***

...İnsan öldüğü an kendi hayatının bedelini öderdi. Ancak geride kalanların sırtına da ağır bir bedel yüklerdi.

Birilerinin yaşaması için birileri ölürdü. Yada birilerinin ölmesi için birileri yaşardı.

Her insan doğası gereği yaşar ve ölürdü. Kimisi ölümü hak ederdi kimisi  hak etmezdi.

Yüzyıllarca böyle olmuştu.

Savaşlar... Katliamlar... Bir çok canı almıştı. Ancak yerine yenileri gelmişti. Gidenlerin yeri elbet bir gün dolardı ancak dolsa bile eksik kalırdı. 

Ama hayat devam ediyordu. Elden ne gelirdi?

Arabada giderken yüreğim ağzımdaydı. Nereye gittiğimiz hakkında hiç bir fikrim yoktu. Elimi göğsüme bastırdım, "Tolunay lütfen yavaş ol." beni duymuyor gibiydi. Bir arabayı solladıktan sonra yoluna devam etti. Zaman geçtikçe hızı daha da artıyordu. "Tolunay yavaş ol! Kaza yapacağız!" diye haykırdım. Dişlerini birbirine kenetlemiş bakışlarını yoldan ayırmıyordu, gözleri dolu dolu olmuştu. "Tolunay..." 

Durması gerekiyordu eğer biraz daha böyle gidersek ikimizde canımızdan olacaktık.

Evden apar topar çıkmıştık üzerimdeki elbisenin üstüne sadece ince bir ceket almıştım.

Bir anda durdu ve arabanın kapısını açıp indi hemen ardından indim. Öne doğru geldi ve ben onu durduramadan ellerini arabanın kaputuna sert bir şekilde vurdu. "Böyle hayatın amına koyayım! Sikeyim ya!"

Dudaklarımdan tiz bir çığlık firar ettiğinde güçlükle arabaya tutundum. Titriyordum.

Ellerini bir kez daha vurduğunda daha fazla duramadım ve kolunu tuttum. "Yapma..." sesim titriyordu. Sesimde korkmuş çıkmak istemiyordu adeta.

Tolunay sert bir şekilde bana döndü, "Ne yapma ne!" sesi öyle sarsıcı çıkmıştı ki geri doğru sendeledim. "Ne yapmayayım Gece ben? Bir gece de olanlara baksana! Hayatımız alt üst olacak! Ne yapma!" ellerini kafasının iki yanına vurdu. "Sikeyim şu beynimi! Bazı şeyleri beceremedi! Bazı bokları akıl edemedi!"

Gözümden bir damla yaş süzülünce bana doğru bir adım atıp fısıldadı, "Ağlama..."

Geriye bir kaç adım attım ve aramızdaki mesafeyi açtım.

Bu sefer onun gözleri dolu dolu oldu. "Gece..." sesi tir tir titriyordu. "Gitme, sende onlar gibi kaçma benden." gözünden bir damla yaş akınca aramızdaki bir kaç adımı kısa sürede kapattım ve ona sıkı sıkı sarıldım.

Daha yakın olmak için uzaklaştım senden sevgilim...

Tolunay kafasını saçlarımın arasına gömdüğü sırada ağlamaya başladı, "Gece... Ben ne yapacağım?"

Hıçkırarak ağlıyordu. İçim paramparça oldu. Yüreğime kor bir ateş düştü yandım. Dudaklarından çıkan her bir harf yüreğimdeki ateşi harladı.

"Tolunay'ım..."

İç çekti, "Neden bana karşı öyle? Babam değil mi? Neden bana düşman? Neden canımı yakıyor?"

Sorduğu sorulara verecek hiç bir yanıtım yoktu. Ensesindeki saçları okşadım. "Ağlama..." diye fısıldadım. "Tek bir göz yaşın için ölürüm ben..."

Gözlerinden akan yaşlar saçlarıma karışıyor odadan da boynuma akıyordu. Bir kaç dakika öylece durduk. Bana sorsalar ömrümün en yavaş geçen zamanıydı. Onu ilk defa böyle ağlarken görüyordum.

Kollarını sırtımdan çekince elimi yanağının üzerine koydum ve okşayarak akan yaşlarını sildim. "Her şey düzelecek." sözlerimle ona güç vermeye çalıştım. Ancak başarılı olduğum söylenemezdi. "Bu günleri de atlatacağız." küçük bir çocuk gibi baktı gözlerime. "İnan bana çok mutlu olacağız. Sadece sabır."

Burnunu çekti, "Geçecek biliyorum. Sadece duygusuz gibi görünmekten yoruldum." nefesini dışarı verdi. "Günlerdir robot gibi çalışıyorum ve kimse fark etmese bile yoruldum anlıyor musun?"

Tereddütsüz kafamı salladım, "Anlıyorum. Yemin ederim anlıyorum."

Hırsla konuştu, "Ama o it bunu anlamıyor! Anlatamıyorum!"

Alnımı alnına yasladım, "Ben seni anlıyorum sevgilim bu yetmez mi?"

Yaralarım vardı, dokundu iyileşti.

Yanan bir canım vardı, dokundu ferahladım.

Boğuluyordum, sarıldı nefes aldım.

Alnımdaki alnı hareket etti, "Yeter. Kimse bana inanmasın sen banan inan. Herkes gitsin sen kal. Sensiz ben olamam Gece... Kalbim, nabzım, nefesim, aklım... Her şeyim sensin."

Dudaklarına kısacık bir öpücük bıraktıktan sonra gülümseyerek yüzüne baktım, "Ben seni asla bırakmayacağım. Sadece birazcık sabret olur mu?" 

Kafama yaslı kafasını salladığı sırada sakince, "Şimdi bana nereye gittiğimizi söyle."

"Yıldızhan, Uzay'ı arayıp buluşmak istediğini söylemiş." 

Alnımı alnından ayırdım. "Şimdi oraya gideceğiz. Her birinin hakkından geleceğiz." dudaklarımı yanağına bastırdım. "Ve bu oyunun asıl liderini onlara göstereceğiz."

***

Bir savaşın kaderini belirleyenler her zaman liderler olurdu. Onların komutasında askerler hareket ederdi. 

İyi liderler her zaman zaferi kucaklardı. 

Bir savaş vardı, bu açıkça ortadaydı. Kimin kazanacağıysa meçhule giden bir gemi gibiydi. 

Araba görkemli bir restoranın önünde durunca sakin bir şekilde kafamı Tolunay'a çevirdim. Bakışlarını bir hançer gibi karşısındaki görkemli binaya saplamıştı. 

"Emin misin?" diye sordum sessiz bir şekilde. 

Bakışlarını bana çevirmeden konuştu, "Ne konuda?" 

Sakin bir nefes bıraktım dudaklarımın arasından, "Tuzak olabilir mi?" 

Dudağının kenarı tehlikeli bir şekilde yukarı kıvrıldı ve kafasını iki yana sallayıp bana baktı. "İçerinin güvenliği sağlandı," karanlık olan tarafları gösterdi. "Bir saat içerisinde içeriden çıkmazsak adamlar binayı tarayacak." 

Şaşkınlıkla yüzüne baktım. "Ölebiliriz!" 

Kafasını iki yana salladı, "Ama onlarda ölecek." 

Parmaklarımı saçlarımın arasına geçirdim ve sinirle soludum. "Sen manyak mısın? Öleceğiz diyorum! Ö-le-ce-ğiz!" 

Hiddetle bana döndü, "Sence ben o kadar salak mıyım Gece! O kadar salak mıyım!" 

"Bağırma bana!"

"Sende bana bağırma!"

"Sen bağırmazsan bağırmam!"

Sakinleşmek ister gibi gözlerini kırpıştırdı ve derin derin nefesler alıp vermeye başladı. "Her şey kontrol altında," titreyen ellerimi tuttu. "Sen sadece sakin ol." 

Kafamı iki yana salladım, "Söylemesi kolay."

İki elini yanağıma koydu ve yüzümü avuçladı, onun bu hareketi karşısında kendimi kedi yavrusu gibi hissetmiştim.  

Kafasıyla restoranı gösterdi, "Bu gece bu kapıdan dört kişi sağ çıkacak Gece. Sen, ben, Uzay dördüncü kişi ya Yıldızhan ya da Bülent. Şunu bil ki Zakkum. Bu gece senin zehrin benim ateşimi harlayacak." 

***

Son cümleden sonra öylece kala kaldım. Devamını yazmak istemedim ahahahah diğer bölüm okuyacağız devamını da biraz kısa oldu ama olsun. Hepinize iyi geceler. Ben diğer bölümü yazmaya kaçar. 


AY'IN GECESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin