...Gök insanların ülkesidir ama küçük yıldızlar bazılarımızın umududur.
Neydik biz?
Biz bu hayatta kostümlü ucuz oyunculardık. Hayat bir tiyatro sahnesi bizde o sahnedeki kostümlü oyuncular. Kimisi oyununu kurallarına göre çok iyi oynar ve tebrikleri kazanırdı. Biz de oyunu kurallarına göre oynamaz içimizden geldiği gibi oynardık. Aslında onlardan daha iyi oynardık ama kurallara uymazdık! Uyumsuzduk biz... Çünkü biz kendi kurallarımızı yaratırdık. Ama hayat bunu anlamak istemezdi. Kurallarını en ağır şartları ile önümüze koyardı. Ama biz uymazdık, uyamazdık!
Çünkü biz karanlık gökyüzünde parlayan küçük yıldızlar ve Ay'ın huzur dolu ışığıydık...
Sabah gözlerimi Tolunay'ın küfürlü sesi ile açtım. Bu adam küfür etmeden duramaz mıydı? Bir an aynı odada olduğumuzu zannetmiştim. Tolunay küfür ettikçe babamı hatırlıyordum, sesi kulaklarımda çınlıyordu. Başımda hafiften bir ağrı vardı. Yatağın biraz uzağındaki camdan parlayan Güneş'e baktım. Acaba iğrenç insanların üzerine doğduğunu biliyor muydu? Ya da bilseydi ne yapardı?
Kendime sorular sorduğum bir sabah daha. Şaşırdık mı? Hayır.
Ellerimle siyah saçlarımı özensizce düzelttim. Uykumu az da olsa almıştım. Ara ara gördüğüm kabusları saymazsak...
Yataktan ayaklarımı istemeye istemeye sarkıttım. Kafamı cama doğru çevirdim. Güneş her zaman ki gibi ışıldayarak parlıyordu.
Odanın içerisindeki beyaz kapakları ayna ile kaplı olan dolabın kapağını açtım. Dün gece içine katlayarak koyduğum kıyafetlerimi aldım ve dolabın kapağını kapattım. Eşofmanın üst kısmını vücudumdan ayırdım. Vücuduma bakmak istemiyordum. Gözlerim o izlere kayacaktı biliyordum. "Bakma Gece... Sakın gözlerini açma..." diye mırıldandım .Kalbimin ritmi artmıştı. İçimden bir ses 'Eninde sonunda acı gerçek ile yüzleşeceksin.' diyordu. Kafamı iki yana sallamaya başladım. "Hayır şimdi değil. Geçti bitti..." kendimi inandırmaya çalışıyordum .Ama sadece inandırmaya çalışıyordum...
Aynaya sırtımı döndüm derin bir nefes aldım ve üzerimi hızlıca değiştirip odadan dışarı çıktım.
Merdivenlere giden holde Tolunay'ın edepsiz küfürleri yankılanıyordu. Kapı dinleyecek değildim. Holde hızlıca yürüdüm ve soğuk mermer merdivenlerden aşağıya indim.
Alt kata indiğimde Uzay boylu boyunca koltuğa uzanmış elindeki dosyalara bakıyordu. Beni görünce kafasını dosyadan kaldırdı. "Öldün sandım kız." dedi sevecen bir sesle. Uykulu bir şekilde gülümsedim ve ayaklarımı yere sürte sürte yanına geçip oturdum. Kulağına yavaşça eğildim. "Ayda'dan ses var mı?" diye sordum. sanki gizli bir görevmiş gibi. Uzay boğazını temizledi ve dikleşti. "Evet var. Sabah gördüm vallaha besmele çektim..." dudaklarımı ısırarak kıkırdadım. "Şahdı şahbaz olmuş." dedi ve minik bir kahkaha attı, kolunu dürttüm.
"Sus. Tolunay kızacak." dedim.
O sırada telefonunu siyah kotunun cebine koyan ve her zaman ki gibi siyahlar içinde olan Tolunay salona giriş kapısından belirdi, "Neye kızacakmışım?" ikimizden de ses çıkmayınca, "Cevap versenize!" diye bağırdı. İkimizde konuşmayınca soğuk bakışlar atarak tekli koltuğa bacaklarını iki yana açarak yayıldı. Cebinden cinayet silah, "Ben neye kızacakmışım?" diye sordu bir şey ima eder gibi.
Uzay elindeki dosyayı bıraktı ve bilgisayarı dizlerinin üzerine yerleştirdi. Bir kaç yazının olduğu ekrana eğildi. Tam ağzımı açacağım sırada "Tolunay konuşmamız gerek. Acil." dedi ve hızlıca yerinden kalktı. "Konu ne?" diye sordu Tolunay umursamaz bir sesle. "İhale." demesi ile Tolunay yerinden fırladı. "Ne diyorsun lan? Direkt söylesene!" diye kükredi. Uzay sabır çekmek istercesine nefes aldı. "Konuşalım diyorum." dedi. Tolunay kafasını salladı ve önden yürümeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY'IN GECESİ
ChickLitBir savaşçı dünyaya geldi... Doğar doğmaz bir savaşın içinde buldu kendini. Hayatı boyunca savaştı, binlerce ok fırlatırdı bedenine, hepsinin yarasını kendi sardı, kendi iyileştirdi. Büyük savaşa girdi, binlerce orduya karşı kazandı. Yaralandı, arka...