...İyi şeyler yaşamak için; iyi bir hayatta yaşamak gerekir...
Hayatta iyi şeyler olmaz mıydı?
Bize umut var! Yaşayın diyen bir şey.
Tolunay bir anda oturduğu yerden kalktı. "Ne demek lan?" diye kükredi.
"Bi-bilmiyorum." dedi Uzay tökezleyerek.
Aldığım nefes zehir oldu, ciğerlerime aktı...
"Abi sakin ol." dedi Ayda ayaklanırken. Tolunay derin bir nefes aldı ve sakinleşti.
"Uzay sen Ayda'yı eve götür oradan Beyoğlu'na geç." dedi soğuk sesiyle, soğuk kanlılığını yine koruyordu. Uzay kafasını salladı ve koltuğun üzerine aheste bir şekilde attığı montunu eline aldı. "Abi bende geleyim." dedi Ayda. Tolunay, kardeşine yaklaştı ve anlına bir öpücük kondurdu. "Sen Uzay ile git, ben sana haber vereceğim." dedi. Ayda kafasını hafifçe yana yatırdı. "Abiciğim lütfen zorluk çıkartma, bak zaten zor bir durumdayım." dedi acıklı bir şekilde.
Ayda daha fazla abisini zorlamadı ve Uzay'ın elinde tuttuğu montunu üzerine geçirdi. Uzay bana kısa bir bakış attı ve evin kapısından Ayda ile beraber çıktılar.
Titreyen elimdeki telefona gelen mesajı Tolunay'a uzattım, yüzü taş kesilmişti adeta.
"Onur, seni öldüreceğim!" diye tısladı. Tolunay bana döndü. Gözlerinde yine o cehennem perdesi vardı. "Ufaklık, hadi sende üzerine bir mont al da biz de çıkalım." dedi.
Kafamı hızlıca salladım ve odama hızlı adımlarla koştum. Dolaptan, Ayda'nın sabah getirdiği toz pembe montu üzerime geçirdim ve komodinin üzerindeki siyah ince toka ile saçlarımı özensizce tepemden bağladım ve odamdan çıktım. Göğsüm körük gibi inip kalkıyordu.
Salona geldiğim de Tolunay kabanının büyük düğmelerini ilikliyordu. Beni görünce gözlerime baktı ve kapıya doğru yürüdü hızlıca kapıyı açtı. Postallarının bağcıklarını bağlamadan ayaklarına geçirdi. Kenarda duran siyah spor ayakkabıları hızlıca giyindim.
Ben ayağıma ayakkabıları giyinirken Tolunay evin kapısını kapattı ve asansörün düğmelerine basmadan merdivenlerden inmeye başladı. Spor ayakkabılarla işim bitince ben de peşine takıldım.
Postallarının sesi sanki sinirini belli ediyordu. Apartmanın içinde sadece Tolunay'ın sinirini yansıtan postal sesleri yankılanıyordu.
Apartmanın kapısından çıkınca hafif bir rüzgar tepeden bağladığım saçlarımı uçurdu. Tolunay hızlı adımlarla siyah arabasının olduğu arabaya doğru yürümeye başladı, yaklaştığında uzaktan kumanda ile kapıyı açtı, arabanın önüne gelince kendi kapısını açtı. Bende daha fazla soğuktan nasibimi almamak için kendi kapımı açtım ve arabaya bindim.
Tolunay arabayı çalıştırırken konuştu. "Emniyet kemerini bağla hızlı gideceğiz." dedi. Kafamı salladım, titrek ve buz kesmiş ellerimde emniyet kemerini çektim ve yuvasına yerleştirdim. Tolunay, sanki benim kemerimi takmamı bekliyordu. Kemerimi takmamla gaza basması bir oldu. Hızlı bir şekilde siteden çıktık. Arabanın önündeki küçük ekrandan 'Macit' kişisine tıkladı.
Telefon bir süre çaldı.
"Efendim Tolunay Bey." dedi canlı bir sesle.
"Macit Beyoğlu'nda ki yerde yangın çıkmış. Hemen çevresindeki kamera kayıtlarını incelet. Hangi piç yaptıysa bana bul!" diye kesin bir emir verdi ve karşı taraftan cevap beklemeden telefonu kapattı.
"O mu?" diye sordum titreyen nefesimle. Tolunay bana yandan baktı. "Başka yapacak adam yok!" dedi. Cevap vermedim. Saat ona geliyordu. "Beni ona vermediğin için mi yaptı?" diye sordum parmaklarımla oynarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY'IN GECESİ
ChickLitBir savaşçı dünyaya geldi... Doğar doğmaz bir savaşın içinde buldu kendini. Hayatı boyunca savaştı, binlerce ok fırlatırdı bedenine, hepsinin yarasını kendi sardı, kendi iyileştirdi. Büyük savaşa girdi, binlerce orduya karşı kazandı. Yaralandı, arka...