...Sana attığım son adımlar.
Tolunay'dan...
İki gün...
Yirmi dört saat...
Bin dört yüz kırk dakika...
Seksen altı bin dört yüz saniye...
Her yeri didik didik aratmıştım ama Gece'den bir tek iz bile bulamamıştım. İki gündür evden dışarı tek bir adım dahi atmamıştım. Her şeyi evden yönetmiştim. İki gündür uyku uyumuyordum. Gözlerimi kapadıkça yüzü gözümün önüne geliyordu. Büyük ihtimalle hastalanmış bile olabilirdim soğuk soğuk terler boşaltıyordum, tir tir titriyordum. Belki de Tanrı emanetine ihanet ettim diye beni cezalandırıyordu.
"Sende cezalandırma beni Tanrım! Ben kendi cezamı kendim kestim... " diye bağırdım oturduğum yerde gökyüzüne doğru. Yıldızlar vardı.
Gece'yi nerede yıldızlar? Size kendinden iz bıraktı mı? , diye bağıra bağıra sormak istedim.
Deliriyordum!
İki gün göremedim diye deliriyordum!
"Ben sadece Gece'yi kaybetmedim. Aklımı, fikrimi, ruhumu, kalbimi... Her şeyimi kaybettim. O yüzden Tanrım beni cezalandırma." dedim semaya doğru bakarken.
Yorgun bir nefes verdim, "Beni kimse duymuyor Tanrım. Sen duy..." dedim çaresiz bir şekilde.
Karşılık alamadım.
Ne bekliyordum ki?
Tanrı'nın ya da yıldızların beni avutmasını mı?
Ne kadar salak olduğumu tekrar tekrar hatırlatmalarını mı?
Oturduğum yerde kıpırdandım ve etrafa göz gezdirdim. Her yer grili siyahlı sigara izmaritleri ve kağıtlarla kaplanmıştı. Alkol almamıştım. Biliyordum çünkü. Bu acıyı hiç bir alkol geçirmezdi. Alkol geçici acıları geçirirdi, geçmeyecekleri ellemezdi bile.
Sigaradan son nefesi de içime çektim ve sigarayı fayansa bastırarak söndürdüm.
Balkondan ağır adımlarla çıktım. Salondaki koltukları görünce aklıma Gece'nin Regl olduğu gün geldi, yanakları al al olmuştu karşımda. Hem ağrıdan kıvranıyordu hem de benden çekiniyordu. Yüzümde özlem dolu bir gülümseme oluştu.
"Neredesin be güzelim?" diye yakındım.
Ağır ağır koltuklara doğru yürüdüm. Masanın üzerindeki kağıtlardan birini önüme çektim, siyah mürekkepli kalemi elime aldım.
Dolmuştum. Taşmak üzereydim. Uzaylar yarın son olarak bir yere daha bakacaklardı. Orada da yoklarsa elimizden daha hiç bir şey gelmiyordu beklemek dışında. Yanına gitmeye cesaretim yoktu. Yüzüne bakmaya cesaretim de yoktu.
Onu hak etmiyordum.
O yüzden yazacaktım.
Beni affetmeyeceği fikrini aklıma hiç getirmemiştim, Gece'ydi o. Tüm kötülüğe rağmen beyaz kalmayı başarabilendi. Her zaman affederdi, bağrına basardı, hep böyle düşünmüştüm. Hiç değiştirmemiştim bu fikri.
Ama aklımdan da çıkmıyordu.
Aç mıydı? Tok muydu? Hiç bir bilgim yoktu.
Acı çektiği fikri aklıma geldikçe deliyormuş gibi hissediyordum. Her yeri yakıp yıkma isteği ile dolup taşıyordum. Elimi yumruk yaptım ve masaya sertçe geçirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY'IN GECESİ
ChickLitBir savaşçı dünyaya geldi... Doğar doğmaz bir savaşın içinde buldu kendini. Hayatı boyunca savaştı, binlerce ok fırlatırdı bedenine, hepsinin yarasını kendi sardı, kendi iyileştirdi. Büyük savaşa girdi, binlerce orduya karşı kazandı. Yaralandı, arka...