...Sessiz krallığıma gürültülü bir şekilde giriyorsun ve ben bundan şikayetçi değilim.
Bu hayatta asla olmaz demeyin, asla yapmam da demeyi, yapıyorsunuz yapmasanız bile bir güç size bunu yaptırıyor. İsteyerek ve ya istemeyerek. Bu hayattayız, istesek de istemesek de yaşıyoruz ya da yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Kaderimiz bir senaryo. Dünya da bir tiyatro sahnesi. Bizde birer oyuncu. İyi oynayabilen ama senaryo dışına çıkamayan basit oyuncular.
Kimilerinin gözünde, kimilerinin kalbinde ölüyoruz.
Suçsuz yere ölüyoruz, yaşaması gereken biz, bir hatamızda ölüyoruz. Seviyoruz, değer veriyoruz, her şeyimiz yerine koyuyoruz ama o kişi bir hatamızda bizi silip atıyor.
Yavaş yavaş bedenimiz ölüyor...
Ama önemli olan ruhumuzun yaşaması...
Ruhum ne yaşıyordu, ne de ölüyordu...
Burnuma değen küçük ince şeyler burnumun kaşınmasına yol açıyordu, burnumu uykulu bir şekilde kırıştırdım. Kafam sanki saçlarla dolu bir kafaya gömülü gibiydi. Burnuma bir anda bir koku doldu.
İnce ama sert.
Yakıcı ama huzur verici.
Gözlerimi zar zor araladım. Görüş alanıma siyah gür saçlar girdi. Gözlerim kocaman olmuştu. Şok olmuş bir şekilde kafamı kaldırdım ,öylece önümde duran siyah gür saçlara baktım.
Tolunay...
Derin bir nefes aldım. Hala aynı yerdeydim. Koltuğun orada oturuyordum hiç bir şey değişmemişti, gerdanım da uyuyan Tolunay'ın kafasını var saymazsak her şey aynıydı. Sesli bir şekilde yutkundum.
Oturmaktan kalçamı bile hissetmiyordum.
"Tolunay..." diye sessizce fısıldadım ve kafasını dürttüm.
"Hıh." dedi uykulu bir şekilde ve kafasını gerdanıma sürttü. Burnundan verdiği ılık nefes eşofmanıma değerek göğüslerime doğru süzüldü.
Alt dudağımı dişlerimin arasına aldım ve sıkıntıyla ezdim. Yavaşça yerden kalkmaya çalıştım. Tolunay belimden tutup beni daha sıkı sardı ve kafasını gerdanıma sürttü.
"Ufaklık uyuyorum rahat dur." diye homurdandı.
"Tolunay bana sarıldığının farkında mısın?" diye sordum. Gerdanım da ki kafasını salladı. Burnunun ucu sürtündüğü yerlerde alev çıkartmıştı.
"Farkındayım ufaklık, çok şükür geri zekalı değilim." dedi uykulu sesiyle. Farkında değildi. Sabır diler gibi bir nefes aldım. Elimle hafifçe pürüzsüz yanağına değdirdim ve hafif bir şekilde dürttüm.
Hey Allah'ım!
"Bırakalım uyusun." dedi pek zeki iç sesim.
Kulak asmamaya çalıştım ama haklıydı. Tolunay yorgundu ama buna izin vermem kapıları ellerimle bile isteye açmak demekti. Bunu yapamazdım.
"O bizim için neler yaptı ama." diye konuştu iç sesim. Bunun haksız olduğu bir konu yok muydu?
Şimdi Olmaz!
"Ha ileride olur diyorsun yani?" bir de bu iç sesle uğraşıyordum, sanki başka derdim yokmuş gibi.
Bu kadar erken olmaz!
"Geç olursa olacak yani?"
"Bir sus bir sus." diye sessiz bir şekilde dişlerimin arasından konuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY'IN GECESİ
ChickLitBir savaşçı dünyaya geldi... Doğar doğmaz bir savaşın içinde buldu kendini. Hayatı boyunca savaştı, binlerce ok fırlatırdı bedenine, hepsinin yarasını kendi sardı, kendi iyileştirdi. Büyük savaşa girdi, binlerce orduya karşı kazandı. Yaralandı, arka...