...güneşi örnek al kendine; korkma batmaktan yılma aymaktan.Geçmişim benim en ağır romanımdı. Okuması da zordu yazması da. Ağır ağır yazdım her şeyi. Çığlıklarım kelimeler oldu, acı iniltilerim noktalama işaretleri. Babam anlattı ben yazdım, o bana vurdukça ben yazdım. Aslında benim geçmişimin yazarı babamdı.
Ben babamın en büyük eseriydim.
Kulağıma dolan sesle gözlerimi araladım, "Uzay geldiğinde geleceğiz, anlayacağın sadece beş altı saatin var." devamını dinlemeden telefonu kapattı. Yattığım koltuktan doğruldum.
"Günaydın." dedim hafif uykulu bir þekilde. "Günayamadı daha, hazırlan yarım saate gideceğiz." dedi sinirli bir sesle. Koltuktan hemen kalktım saat öğlenin ikisiydi. "Beni neden uyandırmadın?" diye sordum mahçup bir ifadeyle.
Omuz silkti. "Seninkiler polise gitti. Ama sorun olmaz on sekiz yaşındasın değil mi?" diye sordu, üzerime örttüğüm battaniyeyi katlarken kafamı salladım. "Ama senin için sorun olmaz deðil mi?" diye sormaktan kendimi alýkoyamadým. Telefona bakan bakýþlarý bana doðru kalktý. "Kendimi riske atacak hiç bir iþ yapmam ufaklýk."
Dudaklarýmý birbirine bastýrýp kýsa sayýlacak bir süre yüzüne baktým. Telefonuna geri döndüðünde ayaklandým. "Banyo üst katta." diye konuştu telefonuna bakarken. Az önce üzerime örtülü olan ince pikeyi katlayýp kenara koyarken yüzüne bakmadan konuþtum."Biliyordum ama yine de teşekkür ederim."
Banyoya gelince musluğu açtım ve avucumun içine suyu doldurdum ve yüzüme soğuk suyu çaptım. Kafamı kaldırıp aynadan yüzüme baktım, şişmiş göz altları, çökmüş bir yüz...
Hiç bilmediğim bir yola çıkıyordum. İzmir dışını bilmeyen hatta adam akıllı İzmir'in içini bile bilmeyen ben başka bir şehre gidiyordum. Tanıyalı bir gün olmamış bir adamla beraber.
"Allah'ým sen bana yardým et." diye sessizce mýrýldandým. Elimi kalbimin üzerine koyup bir süre soluklandým.
Kafamı kendime gelmek için iki yana salladım ve havlu ile elimi yüzümü kuruladıktan sonra banyodan çıktım.
Tahta merdivenlerin başına gelince Tolunay'ı genç bir adamla konuşurken gördüm.
Tahta merdivenleri inmeye başladım ikisinin de bakışları bana döndü. Yanlarına geldiğimde adını bilmediğim çocuk bana döndü. Siyah saçları dağınıktı, gözleri yeşildi, bedeni Tolunay kadar heybetli olmasa da güçlü olduğu belli oluyordu. Gözlerini kısıp beni baştan aşağı süzdü, utanmıştım.
Tokalaşmak için elini bana uzattı.
"Ben Uzay. Bu arkamdaki şuan beni öldürecek gibi bakan yakışıklının, yakışıklı kankasıyım." sesindeki alaylı tını çok belli oluyordu, bakışlarımı Tolunay'a çevirdim gerçekten Uzay'ın dediği gibi bakıyordu.
Elimi Uzay'ın eline dokundurup tokalaştık, yüzüme sevecen gülümsememi kondurdum. Tam bir şey diyeceğim sırada bilmiş bir sesle "Dur tahmin edeyim sende, şuan arkada beni çeşit çeşit cinayete kurban etmiş adamın bahsettiği ve gecenin ikisinde beni aramasını sağlayan kız oluyorsun."
Yüzüme sahte bir tebessüm kondurdum ve kafamı sallarken ellerimi avuçlarından çektim. Tatlı biriydi, zaten bir daha ne zaman karşılaşacaktı ki? Biz bakışırken Tolunay'ın sesi aramıza girdi "Ufaklık da hazır olduğuna göre gidiyoruz." Uzay'a döndü. "Senin araban burada kalacak, benimki ile gideceğiz."
Uzay onayladı. Kaçarken yanıma aldığım çantamı yanıma aldım ve tedirgin bir şekilde evin kapısından çıktım, İzmir'in tatlı meltemi omuzlarıma kadar gelen siyah saçlarımı uçurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY'IN GECESİ
ChickLitBir savaşçı dünyaya geldi... Doğar doğmaz bir savaşın içinde buldu kendini. Hayatı boyunca savaştı, binlerce ok fırlatırdı bedenine, hepsinin yarasını kendi sardı, kendi iyileştirdi. Büyük savaşa girdi, binlerce orduya karşı kazandı. Yaralandı, arka...