... Yaşadığımız her acı bize Allah'ın verdiği bir armağandır.
Gözlerimi keskin bir acı ile beraber açtım, karın kısmım parçalanıyordu sanki. Karanlık oda da göz gezdirdim, bağırmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu acıdan, elimi yaranın üzerine koydum, canım daha çok yandı.
Yanımda da yatan Tolunay'a çevirdim kafamı, "To-Tolunay..." diye mırıldandım dişlerimin arasından acıyla. Gözlerini bir anda açtı, "Bir şey mi oldu?" diye sordu hızla. Cevap veremedim. Hızla yerinden kalktı ve odanın ışığını yaktı, gözlerim yaşlarla dolmaya başlamıştı.
"Canın çok yanıyor mu?" diye sordu sanki onun da canı yanıyordu. Kafamı salladım, "Ağrı kesici getireyim sana." dedi ve odadan çıktı.
Sesi çok farklıydı, farklı bir tını vardı sanki.
Gözlerimi kapattım.
Acı seni yenemez. Sen acını yen. Geçmiyordu. Sanki git gide çoğalıyordu.
Gözlerimi açtım, Tolunay bir elinde bardak bir elinde ilaç ile yanıma geldi. Belimden tutup beni yukarı doğru nazikçe çekti, "Hadi güzelim iç bu ilacı." dedi ve küçük hapı dudaklarıma yaklaştırdı, onu yormadan ağzımı açtım ve hapı ağız içime bırakmasına izin verdim. Su bardağını dudaklarıma yaklaştırdı ve sudan bir yudum aldım, yüzümü buruşturarak ilacı mideme gönderdim.
Tolunay yatağın önünden dolanarak yanıma oturdu, elini belime yerleştirdi ve beni kendine doğru çekti, başımı göğsüne yasladım, gözyaşlarım damla damla yanaklarımdan süzülüyordu ve Tolunay'ın kazağına damlıyordu.
Tolunay'ın göğsü gözyaşlarımı silebilecek tek mendildi sanki... Elini, yaramın üzerinde duran elimin üzerine yerleştirdi. Dudaklarını saç diplerime bastırdı. Kalbimin hızını ben bile hissetmiyordum . Karnımda ince ince yılanlar gezinmeye başlamıştı.
"Az sonra geçecek..." diye destek verdi bana.
"Ya geçmezse?" diye sordum. Geçerdi biliyordum, onunla her geçerdi benim için.
"Neler geçmedi ki Ufaklığım?"
Ufaklığım...
Bazen tek bir kelime bile her şeyi unutmanızı sağlayabilir.
Kolumu beline doladım ve ona tamamen teslim oldum. Kolları beni daha sıkı sardı. Bir süre sonra ağrım bir yaprağın solması gibi ağır ağır bedenimi terk etti.
"Tolunay..." sesim bir fısıltıdan daha alçak çıkmıştı.
"Hımm..." dedi mayhoş bir şekilde.
"Beni sakın bırakma..." dedim gözyaşlarımla birlikte.
"Neden?" diye sordu boş bir sesle.
"Ben seni çok özlerim." diye itiraf ettim.
Bedenimi ağır bir hareketle kendine doğru çevirdi, "Olurda gidersem senden yada kopmak zorunda kalırsak birbirimizden, beni çok özlersen, içindeki gökyüzüne birer yıldız çiz, bende gökyüzüne bakarım, yıldızlar çoğalırsa hiç beklemeden gelirim..." dedi.
Kafamı salladım. Gözleri çok şey anlatıyordu... Konuşmak için ağzımı araladım ama kelimelerin her biri dilimin ucundan atlayarak intihar etmişti sanki. Elimi pürüzsüz yanağına koydum. Yüzü yüzüme yaklaştı, bedenim gerilmişti. Tolunay aşağı doğru hafifçe kaydı ve yüz yüze gelmemizi sağladı. O da bir elini yanağıma koydu, alnını alnıma yasladı, gözlerimi kapattım.
Nefes almayı bırakmıştım.
Sanki nefes alırsam bu an bozulur gibime geliyordu...
İçim cayır cayır yanıyordu... Derin bir nefes alıp kokusunu içime çektim, içimdeki yangın azalır diye ama daha çok harlandı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY'IN GECESİ
ChickLitBir savaşçı dünyaya geldi... Doğar doğmaz bir savaşın içinde buldu kendini. Hayatı boyunca savaştı, binlerce ok fırlatırdı bedenine, hepsinin yarasını kendi sardı, kendi iyileştirdi. Büyük savaşa girdi, binlerce orduya karşı kazandı. Yaralandı, arka...