...Anlam veren Yaradandı, çünkü Yaradan yarattığı kullarına kendinden anlam verirdi.
Tolunay'dan...
Bir kadın girdi hayatıma.
Gece saçlı, ceylan bakışlı...
Öyle bir kadındı ki, gücünü onu tanımasam da fark edebilirdim.
Beni değiştirdi.
O kadar güzel değiştim ki, yeniden doğduğumu hissettim. Sanki dudaklarından yeni bir ruh üfledi bana.
Yaralarımı göstermedim, görmek istedi. O kadar merhametli yaklaştı ki bana yaralarım tek tek sızlamaya, kanamaya başladı. Adeta ona göstermem için kendilerini parçaladılar.
Sevgisiyle her birini sardı, yorulmadı, bıkmadı. Sabretti. O kadar alışmıştı ki beklemeye, sabretmeye bir de ben aynılarını yapmak istemedim. Canını yakmak istemedim.
Kırılmış, paramparça olmuş bir kızdı. Güçlüydü, öyle bir gücü vardı ki. Sanki dünyadaki tüm güçler onun yüreğinde saklanmıştı.
Oydu işte, yıllardır beklediğim, kaderimizin ortak yazıldığı o kadın.
Sadece beni değil ikimizi yakabilecek kadar güçlü olan o kadın.
Gece...
Yıllarca onu söylüyor, bir ona susuyor, bir ona sığınıyormuşum gibi...
Hiç bir şey bilmeden her şeyimi Gece yapmışım.
Zaten insanı akıllandıran zaman dilimi gece değil midir? Her şey gece vakti aklımıza dank eder, her cesaretli kararı gece vakti alırız. Benim en büyük cesaretim Gece'ydi. Onu sevmek benim için cesaretlerin en büyüğüydü.
Gece'nin gece karası saçları çıplak göğsümün üzerine öylece serilmişti, parmak uçlarımla kırılmamalarını ister gibi saçlarının arasında dolaştırıyordum.
Yaşadığımız gece, sihirli bir ana asılı kalmış yeni bir devrin kapılarını aralamıştı.
Gece'nin kıpırtıları yüzümü gülümsetirken kafasını kaldırıp uykulu gözlerle bana baktı, "Günaydın..." uykulu sesi yüzümdeki gülümsemeyi büyüttü. "Sana da günaydın." durdum ve en önemli detayı ekledim "Karıcığım."
Gülerek kafasını boynuma gömdü ve yüzünü sakladı, "Tolunay ya!" diyerek ufak çaplı bir kahkaha attı ancak bir anda durdu ve kafasını bana doğru çevirip yüzünü acıyla buruşturdu. "Çok acıyor mu?" diye sordum onun gibi yüzümü buruştururken. Kafasını iki yana sallamakla yetindi, "Birazcık sadece. Sıkıntı yok." sessizce konuşmuştu ancak canının yandığı belli oluyordu.
Dudaklarımı hasret kalmış gibi saçlarına bastırdım, hiç koklamamış gibi kokladım saçlarını. "Sensiz eksikmişim, sen geldin tam oldum..." diye fısıldadım saçlarına doğru.
Gözlerinin içi parladı.
Hep böyle oluyordu, ona ne zaman hak ettiği gibi şeyler söylesem hep böyle oluyordu. Gözlerinin içi parlıyor, yanakları hafiften kızarıyordu. Önüne düşen siyah saç tutamını kulağının arkasına sıkıştırdığım sırada konuştu:
"Paramparçaydım, toparlamama yardım ettin..."
"Yaralıydım, yaralarımı sardın..."
"Sevgiyi hissetmemiştim, hissettirdin..."
"Merhameti bilmiyordum, öğrettin..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY'IN GECESİ
ChickLitBir savaşçı dünyaya geldi... Doğar doğmaz bir savaşın içinde buldu kendini. Hayatı boyunca savaştı, binlerce ok fırlatırdı bedenine, hepsinin yarasını kendi sardı, kendi iyileştirdi. Büyük savaşa girdi, binlerce orduya karşı kazandı. Yaralandı, arka...