...Her savaşçı dünyaya savaşmak için gelirdi.
Doğum Günü Akşamı...
Bir savaşçı dünyaya geldi...
Doğar doğmaz bir savaşın içinde buldu kendini. Hayatı boyunca savaştı, binlerce ok fırlatıldı güçlü bedenine. Yararını kendi sardı, kendi iyileştirdi.
Büyük savaşa girdi, binlerce orduya karşı kazandı. Yaralandı, arkadaşlarını kaybetti... Sardığı yaralar tekrar nüksetti, Her şey bitti, diyerek bir köşeye sindiğinde gözleri kapanır gibi oldu. Çığlık sesleri duydu, "Yardım edin!" diye bağırdı ince bir kadın sesi. Etrafına bakındı, bir kaç kişi savaştan kalan ganimetleri topluyordu. Ayağa kalktı genç savaşçı, sesleri takip ederek ilerledi.
Sonunda bir Krallığın önünde durdu, kafasını kaldırıp inceledi. Karanlık bir sis çökmüştü, çığlık sesleri acı dolu inlemelere dönüşmüştü. Krallığın kapısının önünde yürüdü.
Çok güçlü ve aşılamaz bir kapı olduğu her halinden belliydi. Genç savaşçı kapıyı çaldı, beklemeye başladı.
Kulelerden birinde gece saçlı bir kadın göründü, "Her çalana açılmaz o kapı." dedi sert ve kırılmaz bir sesle. Gece saçlı kadının saçları birer ok oldu ve savaşçıyı kalbinden vurdu, genç savaşçı kalbini tuttu. Ellerine kanlar bulaştı.
"Yaralıyım..." dedi acıyla.
Genç kadın kafasını iki yana salladı, "Ben daha da yaralıyım."
"Beklesem bu kapı açılır mı?"
"Beklemeden göremezsin..."
Tolunay o kapıyı açmamı bekledi, kapıyı açtım içeriye hemen girmedi. Yavaş yavaş adımladı kalbime doğru. Bana gelmesini beklerken bedeninden kanlar aktığını gördüm. Yere düşmesine izin vermeden yaralı ayaklarımla ona doğru koştum. Sıkı sıkı tuttum, sıkı sıkı tuttu beni...
O savaşçıydı, savaşı severdi. Bense savaşlardan yorulmuş, bir köşede dinlenen sahte bir prenses.
Sıcak maşayı saçımın son tutamına sıkı sıkı sardım. Ayda makyajımı yapmış eşyalarını topluyordu.
Tolunay'ın doğum gününün olduğu gecedeydik. Bir kaç gün daha düğün işleriyle uğraşmış, mekânı ayarlamış, davetiyeleri bastırmıştık. Tolunay yoğun olduğu için bizimle pek olamamıştı ama her şeyden haberdar olmuştu.
Maşanın uyarısı üzerine saçımın tutanını kurtardım ve maşayı yere bıraktım.
Heyecanlıydım.
Aynadan makyajıma baktım, sadece ve güzel olmuştum. Üzerimdeki elbise de parmaklarımı gezdirdim.
Dirseklerime kadar tül şeklinde inen tül vardı, altında ince askılarla omuzuna tutunan siyah bir elbise vardı. Elbisenin üstüne, siyah, mavi ve bir çok uyumlu renkle işlenmişti. Vücuduma tam oturmuştu, ince tülün ardından dövmem gözüküyordu. İşaret parmağımı iyileşmeye durmuş dövmenin üstüne koydum, gözlerim dolu dolu oldu.
Bir adam vardı, benden önce dünyaya gelmişti. Sanki Allah Tolunay'ı benden önce yaratarak dünyaya bilerek göndermişti. Benim umudum benden önce dünyaya gelmişti.
Benim umudum 13 Ağustos'ta umutsuzluğun içinde gözlerini açmıştı.
Ayda'yı arkamda hissettim, elini omuzuma koydu. Benim gibi gülümsüyordu, Aynadan yansımamıza baktım. Gülerek, "Gelin -görümce çok güzel olduk." dedim. Sözlerim üzerine Ayda'da sesli bir şekilde güldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY'IN GECESİ
ChickLitBir savaşçı dünyaya geldi... Doğar doğmaz bir savaşın içinde buldu kendini. Hayatı boyunca savaştı, binlerce ok fırlatırdı bedenine, hepsinin yarasını kendi sardı, kendi iyileştirdi. Büyük savaşa girdi, binlerce orduya karşı kazandı. Yaralandı, arka...