...Sen benim, kalbime mühürlediğim ilkimsin.
Tolunay bir sandıktı.
İçi ganimetlerle doluydu, sırları vardı. Kilitlemiş, anahtarı kaybedilmişti. Sonra bir gün beni buldu, korudu, sakladı... Anahtarı bende saklıydı ancak anahtarı benden istemedi. Açmamı istedi, onu öğrenmemi istedi.
Kilidi açtığım an ruhunu çırılçıplak gördüm. Yaralıydı, yanık izleri vardı, bedeni barut kokuyordu. Dedim ya savaşçıydı Tolunay.
Herkesle olan savaşında muzaffer olmuş, kendi savaşında hezimeti kucaklamıştı.
Ama yine de Tolunay'dı. Tek bir sözüyle kalbimi titreten adam. Sadece kitaplarda olduğuna inandığım adamdı.
Roman okurken, kaldığımı böyleleri ya da böyle erkekler sadece romanlarda olur, derdim. Ancak oluyordu işte. Ben Tolunay için korunmuş, saklanmıştım belki de. Onu beklemiştim, beni beklemişti. Sabrın sonunun selamet olduğunu aşık olunca anladım...
Ben gelmeden dünyaya umudum dediğim adam gelmişti...
Üç gündür düğün telaşından ve stresinden hiç birimiz uyku uyuyamamıştık. Çoğu şey de bitmemişti.
Nikah tarihini ayarlamış, pasaportlarımız için onay çıkmıştı. Resmen evleniyorduk! Çok tuhaf ve inanması güçtü. Ara ara durup kendi kendime sorgulamıyor değildim. Tolunay benim gibi değil de, kendinin evlendiğine şaşırıyordu. Kalbim normal ritimde değil hep hızlı atıyordu, yüzümdeki gülümseme gün geçtikçe daha köklü bir hal alıyor suratıma tamamen yerleşiyordu.
Düğün mekanı tam istediğimiz gibi olmuştu, akşam olması konusunda biraz sıkıntı yaşamıştık ancak hemen halledilmişti. Genel olarak her şey kusursuzdu. Gelinliğimin dikimi için ölçüleri vermiştim geriye bir tek beklemesi kalıyordu.
Tüm bunların ardından tatlı bir yorgunluk omuzlarımıza çökmüştü.
Uzay'ın arabasında mantıklı bir şarkı çalması ne kadar mümkündü?
Evet, asla ama asla mümkün değildi.
Tolunay'ın doğum gününe iki gün kalmıştı, asıl ondan sonra ne yapacağımızı düşünüyordum, nasıl yetişecekti bunca şey?
Avucumu alnıma vurdum, "Yemin ederim öleceğim Uzay!" dedim isyanla. Ancak Uzay'ın beni duyduğunu pek sanmıyordum. Sonunda şarkıyı kapattım. "Allah rızası için ben bu arabadayken şu tarz şarkılar dinleme, yemin ederim ciğerimi söküp atasım geliyor." dedim bıkkınlıkla tişörtümü çekiştirirken.
Uzay güldü, "Gayet de güzel şarkı."
Kafamı iki yana salladım, "Ahmet Kaya açsan neyse." diyerek öneride bulundum. Cevap vermeden arabayı sürmeye devam etti. Tolunay sabah erkenden gelen aramayla apar topar işe gitmişti. Aramanın nedeni belliydi, Uzay Tolunay'ı oyalamak için çizimleri saklamıştı böylece Tolunay şirkete bağımlı kalmıştı.
Uzay, "Ama güzel plan ha!" dedi kendini överek.
Ellerimi birbirine çarptım, "Çok güzel, öyle böyle değil! Tolunay'a kafayı yedirteceksin!" dedim sahte bir kızgınlıkla.
Parmaklarını saçlarına gömdü ve havalı görünmeye çalıştı, "Tolunay kafasını yiye yiye kafa kalmadı adamda," yüzünü buruşturdu. "Sevgilin tam bir pis boğaz!"
Yaptığı espiriyle başım döndü, kusasım geldi.
"Daha ne kadar kaldı?" diye sordum söylediklerini yok sayarak.
Direksiyonu sola doğru kırdı, "Yaklaştık neredeyse."
Kafamı belli belirsiz salladım, Tolunay evden çıktıktan bir kaç saat sonra Uzay beni almaya gelmişti. İki Tolunay'ın doğum günü olduğu için önceden dövmeciye gitmemiz gerekiyordu, aslında yarın gelecektik ancak uzun bir iyileşme süresi vardı. Bir kaç güne düzgün bir hal almasını istediğim için biraz erken gelmemiz gerekmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY'IN GECESİ
ChickLitBir savaşçı dünyaya geldi... Doğar doğmaz bir savaşın içinde buldu kendini. Hayatı boyunca savaştı, binlerce ok fırlatırdı bedenine, hepsinin yarasını kendi sardı, kendi iyileştirdi. Büyük savaşa girdi, binlerce orduya karşı kazandı. Yaralandı, arka...