...Ve Tanrı; Ay ışığını hüzünlü kadınların gülüşüne sakladı.
Tolunay ile beraber uyuduktan sonra sabah gözlerimi yatağımın içinde açtım, evin içinde Tolunay'ı ne kadar arasam da bulamamıştım. Bir kaç kere telefonunu aramıştım ama ulaşamamıştım. Gece yarılarına kadar bekledim ama gelmemişti, ben uyuduktan sonra eve geliyordu zanlımca. Bir kaç gündür kabus görmüyordum ama sanki içimde bir boşluk vardı, dolmayan bir boşluk...
Telefonumdan saate baktım, neredeyse güneş açacaktı ama Tolunay hala gelmemişti. Şişirdiğim yanaklarımda dolu olan nefesi sıkıntıyla dışarı üfledim. Salondaki tüm yeni yıl malzemelerini toplamıştım. Kapıdan anahtar sesi geldi, oturduğum koltuktan hızlıca kalktım ve kapının önüne geldim. Tolunay beni görünce kaşlarını çattı. "Sen hala uyumadın mı?" diye sordu boş bir sesle. Gözleri kan çanağına dönmüştü ve sakalları çıkmıştı.
Tolunay bitmiş gibiydi...
"Uykum gelmedi." dedim, cevap vermeden salonda ki koltuklara oturdu ve geri yaslandı. Ürkek adımlarla yanına doğru yürüdüm ve yakınına oturdum "Yorgun musun?" diye sordum. Kafasını sallamakla yetindi. "Senin için ne yapabilirim?"
Sessizliğini korudu. Tolunay'ın sessizliği gürültüsünden daha kötüydü...
İki kolunu koltukta açtı. Ona soru dolu gözlerle baktım. "Uyumamı sağlar mısın ufaklık?" diye sordu mayhoş bir sesle.
Dudaklarım duyduğum sözlerle aralandı. Bir hatadır sadece kokusunu duymuştum..
Yavaşça kolunu kapatmaya yeltendiğinde aniden gelen bir cesaretle, hızla göğsüne yaslandım, kokusu burnuma hızla doldu ve ciğerlerime aktı. Tolunay'ın kolları beni sıkıca sardı, göğsünde saklamak ister gibiydi ,burnunu saç diplerime bastırdı ve derin bir nefes aldı.
Yıllardır nefes almıyor gibiydi sanki.
Yılların nefesi saç diplerim de gibiydi sanki...
Sivri çenesini saç diplerime sürttü.
"Ufaklık..." diye mırıldandı, sesi yorgun bir adamın, can çekişen isyanı gibi çıkmıştı.
"Hım." dedim dalgın bir sesle, kokusu sanki beni büyülemişti, sesim içime kaçmıştı.
"Saçlarına dokuna bilir miyim?" diye sordu mayhoş bir sesle.
Sesi ağır ve acılı bir içkiydi... Kalbim durdu. İzin alıyordu... Babamın pis elleri ile kirlettiği saçlarıma dokunma istiyordu.
Belindeki ellerimi saha da sıkılaştırdım ve ona daha çok sokuldum, vücudundaki sıcaklık beni etkisi altına almıştı. Göğsüne yaslı kafamı salladım, Tolunay yavaş bir şekilde elini saçlarıma indirdi, sanki bir bebeğe dokunuyor gibi dokundu.
Bir şeyler oluyordu.
Olmaması gereken şeyler oluyordu...
"Bir kaç gündür ne oldu Tolunay?" diye sordum. Tolunay'ın parmak uçları saç tellerimin arasında ağır ağır dolanıyordu,
"Yıl dönümü ile uğraştım, şirkette işler boka sardı." dedi bıkkın bir sesle.
"Düzeldi mi peki?"
"Şimdilik, şu ihaleyi de atlatırsak her şey yoluna girecek." dedi tok bir sesle.
Cevap vermedim.
"Denize de götürecektim seni, ihaleden sonra gidelim." dedi. Gülümseyerek göğsüne yaslı kafamı salladım. "Akşama doğru bir eve kuaför gelecek." dedi yorgun sesiyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY'IN GECESİ
ChickLitBir savaşçı dünyaya geldi... Doğar doğmaz bir savaşın içinde buldu kendini. Hayatı boyunca savaştı, binlerce ok fırlatırdı bedenine, hepsinin yarasını kendi sardı, kendi iyileştirdi. Büyük savaşa girdi, binlerce orduya karşı kazandı. Yaralandı, arka...