...Bedenimizin gülmesi için önce ruhumuzun yaşaması gerekir.
Tolunay arabayı sürerken bende camdan ruhum gibi bom boş caddeyi izliyordum. Tolunay beni uyandırdıktan sonra apar topar evden çıkmıştık, saat gece yarısına gelmişti. Tolunay kırmızı ışıkta durdu ve bir sigara yaktı. Derin bir nefes çekti, öyle derin çekti ki yanaklarında oluşan çukur cehennem çukuru gibiydi içine düşsem ebediyete kadar kaybolurdum. "Nereye gidiyoruz bu saatte?" diye sordum. Sigaranın ucundaki izmariti camdan dışarı uçurdu. "Onur'un yanına." dedi. "Neden gidiyoruz?" diye sordum fısıltıyla. "Bu gece olanları o itin yanına bırakmam!" dedi. Kafamı salladım ve hafifçe esnedim. "İşimiz bitsin direkt eve geçelim." dedi kafamı salladım.
Yorulmuştum ama yavaş yavaş bu yeni hayata alışacaktım. Alışacaktık.
Aralık ayının başlarındaydık. Kış İstanbul'u etkisi altına alıştı. İzmir yüksek ihtimalle haya soğuk ayazın etkisindeydi.
"İstanbul'a bu yıl kar yağmayacak gibi," dedi Tolunay. "Düzgün hava bırakmadık ki dünyada." diye söylendi.
"Haklısın." diye kafamı salladım.
"Bu sene yeni yıla beraber gireceğiz ufaklık." dediğinde gülümsedim ve kafamı salladım. "İlk defa yeni yıl kutlayacağım." dedim. Yeni yıla genelde yatağımda tek başıma girerdim.
"Daha alışverişe gideceğiz, ağaçta süsleriz." dedi Tolunay hevesle. Gülümseyerek kafamı salladım. "Bu sene evde gireceğim yeni yıla." diye söylendi. Cevap vermedim. Ama içimde bir heyecan vardı.
Kafamda milyon tane soru vardı.
"Tolunay..." diye mırıldandım.
"Hı." diye bir ses çıkarttı. "Ailen beni biliyor mu?" diye sordum bir anda. Tolunay'ın dudağının kenarı yukarı kıvrıldı.
"En başından beri biliyorlar. Merak etme. Yıl dönümünde pek sorun çıkmayacak." dedi. Kaşlarımı şaşkınlıkla kaldırdım. Ailesi beni biliyordu ama yıl dönümünü anlamamıştım. "Yıl dönümü?" diye sordum. "Sana bahsetmeyi unuttum." dedi direksiyonu ustaca sola çevirirken. "Işık Okulları Büyük dedenin kurduğu bir okul. Durumu olmayan öğrencilere burs veriyoruz." dediğinde gururla ona baktım.
"Senin okulunu unuttuğumu zannetme ama bu savaşta beraberiz. Okula da gideceksin!" diye net bir sesle konuştu.
"Ne zaman başlayacağım?" diye sordum.
"Bir aylığına izin almıştınız." diye devam ettim sorgularcasına. Tolunay kafasını salladı. "Evet. Ama bizim okullara gideceğin için sıkıntı yok." dedi rahat bir tavırla. Kafamı salladım. Kabullenmekten başka çarem yoktu. "Peki ne zaman başlayacağım, yani okula?" diye saçmaladım. "Bu hafta cuma günü yıl dönümü daha altı gün var. Haftaya ihale bu iki haftayı ölmeden atlatırsak okula gidersin." dedi. Dudaklarımı birbirine bastırarak kafamı salladım.
Ölmeden atlatırsak... Yaşarsak...
Şehir sanki insanları kovmuştu. Kafamı koltuğa yasladım, Yıldızlar ve Ay her zamanki gibi geceyi süslüyordu. Arabayla sessiz şehrin içinde kaybolduk. Sanki bizi kimse bulmasın diye Tolunay ara sokaklara giriyordu...
Arabayı bir anda durdu. Arabanın ön camından nereye geldiğimize bakmaya çalıştım. Hava karanlık olduğu için sadece ışıkları yanan depoyu gördüm. Tolunay bana döndü. "Hadi in geldik." dedi. Kafamı salladım ve arabanın kapısını yavaşça açtım ve kapıyı yavaş sayılacak bir hızda kapattım. Ellerimi kuru ayazdan korumak için montumun cebime soktum. Soğuk hava montumun açık bıraktığı boyun bölgesinden minik bir su damlası gibi içeriye sızıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY'IN GECESİ
ChickLitBir savaşçı dünyaya geldi... Doğar doğmaz bir savaşın içinde buldu kendini. Hayatı boyunca savaştı, binlerce ok fırlatırdı bedenine, hepsinin yarasını kendi sardı, kendi iyileştirdi. Büyük savaşa girdi, binlerce orduya karşı kazandı. Yaralandı, arka...