44.BÖLÜM: "SOLMAYAN UMUT"

1.1K 82 304
                                    

...Tehlike büyüdükçe, ümit de büyür. 
                                                                 -Hölderlin

Yazar anlatımıyla...

Öfke, kin, nefret, hırs.

Bülent Işık'ın edenini bu dört duygu kaplamıştı. Tolunay'dan nefret ediyordu. Amacı onun canını almak değildi. Canını yakmaktı.

Canını alırsa kurtulurdu, Bülent onunda kendisi gibi acı çekmesini istiyordu.

Bu kaderi o yazmıştı aklı sıra. Her şeyi yıllardır planlıyordu. Ama Gece'yi hesaba katmamıştı. O küçük kız onun planlarının dışındaydı. Ama iyi ki de dahil olmuştu. Bazı gerçekleri ortaya çıkaracak anahtar o kızın kanında gizliydi.

İşte o zaman Tolunay o kızı yanında tutmayacağından emindi.

*

Levent Işık, oğlunun son yaptıklarına daha fazla dayanamadı. Gece ve Sevgi'yi alt katta bırakarak üst kata çıktı. Cebinden çıkarttığı telefonlar Bülent'i aradı.

"Neredesin sen?" diye sordu hiddetle.

"Mümtaz'ın odasındayım." dedi Bülent.

Telefonu yüzüne kapattı. Bir saniye bile beklemeden Mümtaz'ın odasının olduğu kata çıkan merdivenleri tırmandı ve odanın önüne gelince hiddetle odadan içeri girdi.

"Sen yaptın!" dedi işaret parmağını oğlunun yüzüne doğrultarak. Bülent ayağa kalktı, "Ne diyorsun baba? Aylar sonra geldin buraya ne saçmalıyorsun?" diye sordu hiç bir şeyden haberi yokmuş gibi.

"Ne oldu Levent Bey?" diye sordu Mümtaz kaşlarını çatarak.

"Ne istiyorsun lan o çocuktan? Ne istiyorsun? Çocukluğunu zehir ettin yetmedi mi?" diye sordu bağırarak. İçinde çok tutmuştu. Tolunay büyüse bile bazı şeylerden haberi yoktu. Olmayacaktı da. Nermin'e bir söz vermişlerdi. Tolunay hiç bir şey öğrenmeyecekti.

"Levent Bey sakin olun." dedi Doktor Mümtaz ve Levent'in kolunu tuttu. Hiddetle geri çekti Levent. "Tolunay'ın bir suçu yok!" dedi Bülent'in üzerine yürürken. "Bir daha onun yoluna taş koyarsan çok kötü şeyler olur."

Bülent hızla ayağa kalktı, "Benden karımı aldı! Canımdan çok sevdiğimi aldı!"

Mümtaz baba-oğul arasına girmek istemediği için odadan sakince çıktı ve onları baş başa bıraktı.

"Yirmi beş sene oldu lan! Şurada bir ay sonra yirmi altı olacak! Bu çocuk senden ne çekti Bülent? Düş yakasından artık!" dedi Levent Bey. Susmayacaktı. Tolunay'ı savunacaktı.

Az önce onun için içini parçalayan kızı görmüştü, gözlerindeki kırık içini acıtmıştı. Temiz bir gelecekleri olsun istiyordu. Bir gün göçüp gidecekti. Torununun emin ellerde olduğunu bilmesi gerekiyordu.

"Yirmi beş senedir içimde biriktiriyorum, onun canını alacağım. Gerekirse o küçük kızı alacağım. Canı o kadar yanacak ki o pek sevdiğin torununun kendi kendini öldürecek!"

Bu nasıl bir öfkedir?, diye düşündü Levent Işık. Bu normal değildi.

Levent Işık, bir adım attı karşısındaki adama doğru, "Pınar seni değil oğlunu seçti Bülent. Anla bunu." dedi ve işaret parmağını ona boş gözlerle bakan Bülent'in şakağına vurdu, "Bunu beynine sok! Ve şunu da unutma, bu saatten sonra Tolunay'ın canına, sevdiklerinden birine zarar gelirse seni kendi ellerimle gebertirim." dedi ve kapıyı çarpıp odadan çıktı.

AY'IN GECESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin